deniz.

80 10 0
                                    

"neden hemen gitmek zorundasın ki? daha yeni geldiniz!"

"güzel kızım benim..."

ağlamak üzere olan küçük kızı kucağına aldı mingyu. balayından döneli sadece iki gün olmuştu ve mingyu'nun iş için yurt dışına gitmesi gerekiyordu. aeri babasını özlemişti ve doğal olarak şu an isyan ediyordu.

"babanın işleri olduğu için gitmek zorunda, yoksa hiç güzel kızını bırakıp gider mi? birkaç gün içinde geri döneceğim."

"yine de gitmeni istemiyorum."

pembe yanaklarda parlayan yaşlarla gözlerim doldu. ağlayan birini gördüğümde ağlardım her zaman. eh, ağlayan kişi kızım olduğu için daha kötü hissediyordum.

"ben de seni bırakmak istemiyorum güzel kızım ama gitmek zorundayım. seni sık sık görüntülü arayacağıma söz veriyorum. hem sana gittiğim yerden bir sürü hediye getireceğim."

küçük kız istemeyerek de olsa sonunda kabullenmişti. gözlerindeki ve yanaklarındaki yaşları silip babasına sıkıca sarıldı. mingyu da kızına sıkıca sarıldığında ben de yeni akmaya başlamış yaşlarımı sildim.

mingyu, aeri'yi kucağından indirdi ve saçlarına uzun bir öpücük kondurdu. aeri'ye elimi uzattım ve yavaş adımlarla yanıma gelip sıkıca elimi tuttu. şimdi ise mingyu ile bakışıyorduk.

"yalnız kalabileceğinize emin misin sevgilim?"

"çok rahatsız hissedersem yeonjun ve soobin'i çağırırım, bizi merak etme. en kısa zamanda işlerini halledip gelmeye çalış sadece."

mingyu beni onayladı ve ardından rahatlamış bir ifadeyle gülümseyip dudaklarıma öpücük kondurdu. geri çekildiğinde yanındaki valizini aldı ve kapıdan çıktı. arabaya doğru ilerledi ve durdu. bize doğru dönüp el salladı. biz de ona el salladık ve arabaya binip gitti.

kapıyı kapattıktan sonra aeri'yi kucağıma aldım. üzgün bedenin yanaklarına öpücükler kondurdum ama hâlâ gülmüyordu.

"güzel kızım bugün ne yapmak isterse onu yapalım, ne dersin prensesim?"

"bir şey yapmak istemiyorum."

"ama prensesimle güzel bir gün geçirmek istiyorum."

sesimin üzgün çıkmamasına özen göstersem de pek işe yaramamıştı. aeri biraz sessizleşmiş ve düşünmeye başlamıştı. beklenti dolu ifadeyle küçük kızıma bakıyordum.

"oppaları da çağırıp denize gidelim!"

"gidelim prensesim. ben oppalarınla konuşurken sen de hazırlan, olur mu?"

küçük beden sonunda gülümsedi ve kafasını heyecanla sallayıp odasına çıktı. onun bu heyecanına gülüp telefonumu elime aldım. yeonjun genelde telefonuna cevap vermediği için soobin'i aradım. ilk çalışta açtığı için sevinmiştim. hemen konuya girip özetlediğimde yeonjun'a sormuş, ikisi de kabul etmişti. bir saat içinde buluşmayı kararlaştırıp telefonu kapattım.

ben de hazırlanmak için odama çıktım. bir çantaya birkaç parça yedek kıyafet koydum ve üzerimi değiştirdim. güneş kremi ve gözlüğü de aldığımda hazırdım.

odamdan çıkıp kızımın yanına gittiğimde çoktan hazır olduğunu gördüm. dolabından birkaç parça yedek kıyafet ve bir gözlük aldım. onları da çantaya attığımda çıkmak için hazırdık.

evdeki çalışanlara çıktığımızı ve yemek saatine kadar geleceğimizi söyleyip aeri ile evden çıktık. güzel kızımı çocuk koltuğuna oturttuktan sonra ön koltuğa çantayı koydum ve şoför koltuğuna atlayıp bizimkileri almak için yola koyulduk.

cigarette on your lips {taegyu?}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin