"cennete düşmüş gibiyim."
"burası çok güzel, babacım!"
aeri ile aynı anda söylediğimizde ikimiz de birbirimize bakıp ufak çaplı bir kahkaha atmıştık. mingyu'nun sürprizi şehrin en büyük kütüphesine getirmekmiş. aeri ile buna çok sevinip rafların arasında dolaşmaya başlamıştık.
bir ara aeri benden ayrılıp çocuk kitaplarının olduğu yere koştu. onu orada gördüğümde rahatladım ve rafların arasında dolaşmaya devam ettim. mingyu da hemen yanımda, benimle birlikte rafların arasında dolanıyordu.
"uzun zamandır kitap okuyamadığını söylemiştin bir ara, hatırlıyor musun?"
laf arasında öylesine söylediğim bir şeyi unutmamış, sevdiğim şeyi yapabilmem için şehrin ucundaki kütüphaneye getirmişti. buraya her zaman gelmek istemiştim ama hem çok uzaktı hem de hafta içleri oldukça kalabalıktı. bu yüzden bir türlü içeri girme fırsatım olmamıştı, bugüne kadar.
"aslında benim yapmak istediğim şey, sevdiğin kitapları öğrenip bir kitaplık oluşturmaktı. fakat bunu sana belli etmeden yapamazdım. ben de bu fikri düşündüm."
hiçbir şey diyemedim. minnet dolu bir ifadeyle yapılı bedene sarıldım sadece. sarılmama küçük bir kıkırtıyla hemen karşılık vermiş ve beni sıkıca sarmıştı.
"beni bu kadar mutlu edip sevdiğin için teşekkür ederim, mingyu. hakkını nasıl öderim bilmiyorum."
"yanımda olman yeter, güzelim."
yanağıma kondurduğu öpücükle gülümsedim. yarım saat gibi bir zaman geçirdikten sonra birkaç kitap alıp kütüphaneden çıkmıştık. arabaya doğru ilerlediğimde mingyu bize durmamızı söylemişti. aeri ile şaşkınca birbirimize bakıp kaldırımda mingyu'yu beklemeye başlamıştık.
birkaç dakika içinde mingyu, elinde tuttuğu kocaman sepetle yanımıza geldi. bu adamın yaptığı şeylere diyecek hiçbir lafım yoktu gerçekten.
"bakmayın bana öyle, bugünü aileme ayırmak istediğim için aklımdaki en güzel fikirlerle gelmek istedim. aeri hanım piknik yapmayı çok sevdiği için böyle bir şey hazırladım."
"yaşasın piknik!"
aeri'nin sevinç çığlıklarıyla gülümsedim. aeri ortamızda ikimizin de ellerini tutuyor ve heyecanlı adımlarla yürüyordu. kütüphanenin yakınında bir piknik alanı vardı, oraya doğru ilerlemeye başladık.
sonunda piknik alanına geldiğimizde bir ağacın dibine çöküp örtüyü sermiştim. yavaşça sepetteki şeyleri çıkarmaya başlamıştık mingyu ile. aeri ise çimenlik alanda koşuşturuyor, kendi başına eğleniyordu. gülümseyerek sevimli kıza baktığımda arkasında bir siyahlık dikkatimi çekti. gözlerimi sevimli kızdan çekip siyahlığa baktığımda gördüğüm şeyle şok oldum.
taehyun öylece dikilip bana bakıyordu. onu, uzun zaman sonra ilk defa görüyordum ve... çökmüştü resmen. çok uzakta olmadığı için yüzünün her santimini görebiliyordum. gözlerinin altındaki morluklarını, zayıflıktan çıkmış elmacık ve çene kemiklerini, yorgun gözlerini, boyası akmış saçlarını... çok net görebiliyordum.
"sevgilim, iyi misin?"
mingyu'nun sesiyle transtan çıkmış gibi sarsıldım. endişeyle bakan bedene döndüğümde gülümsemeye çalışarak iyi olduğumu söyledim. yutkunduğum için pek inanmamış, az önce baktığım yere bakmıştı. hâlâ bana gözlerini ayırmadan bedeni görünce rahatsızca mırıldandı.
gerilmiştim. üçümüzün arasında gergin bir çekim vardı ve kusmak üzereydim. neyse ki aeri gelip acıktığını söylemiş, mingyu'nun odağını dağıtmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cigarette on your lips {taegyu?}
Fanfic"pişmanım, beomgyu. lütfen yaptığım hatayı telafi etmem için bir şans ver. seni geri istiyorum." "eski beomgyu olsaydı sana istediğin kadar şans verirdi ama eski beomgyu öldü. onu sen öldürdün, taehyun."