"anne, baba, ben çıkıyorum. beni beklemeyin, anahtarım var."
"tamam oğlum, iyi eğlenceler."
kapıyı çekip evden çıktığımda karşımda duran son derece lüks arabaya doğru ilerledim. mingyu, arabanın önünde gergince volta atarken kafasını kaldırıp bana baktı. gözleri kocaman açılıp beni öylece süzmüştü.
"tanrı'm neler yaratıyorsun!"
gülümseyerek yanına gittiğimde elini uzattı. hemen havadaki elini tuttum. arabaya doğru ilerledik ve kapımı açtı. yaptığı harekete şaşırsam da pek belli etmemeye çalıştım.
arabaya bindiğimde kapımı kapattı ve koşarak arabaya bindi. o kadar heyecanlı görünüyordu ki gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
yaklaşık bir aydır mingyu ile konuşuyorduk. ben arkadaşça konuştuğumuzu düşünsem de mingyu pek öyle düşünmüyordu. beni sürekli yemek yemeye davet ediyordu ama ya ailemle vakit geçiriyordum ya da bizimkilerle. pek müsait olamıyordum, bu yüzden de sürekli erteliyordum. sürekli ertelediğim için istemediğimi düşünmesinden korkuyordum.
bu gece soobin ve yeonjun'un aile yemekleri olduğu için boş vaktim vardı. bu boş vakti de mingyu ile yemek randevusuna çıkarak değerlendiriyordum.
"heyecandan ellerin titriyor. arabayı kullanamayacağını düşünüyorsan ben kullanabilirim."
gülerek söylediğinde gergince gülümsedi. gerçekten elleri titriyordu ve kaza yapacağız diye korkmuyor değildim.
"bu gecenin mükemmel olmasını istiyorum. kafamdaki randevuyu yapabilmek için arabayı benim kullanmam lazım. bir dahaki randevuda söz, sen kullanırsın."
küçük bir kahkaha attığımda anlık olarak bana baktı. direksiyon sağa doğru kırılınca cidden öleceğiz diye korkmuştum. mingyu'yu azarlayıp önüne dönmesini söyledim. hemen dediğimi yaptı ve arabanın çalıştığı süre boyunca benim olduğum tarafa dönmedi bile.
yaklaşık on beş dakikalık bir yolculuktan sonra çok şık bir restoranta gelmiştik. ben emniyet kemerimi çözene kadar mingyu arabadan inmiş, kapımı açmıştı. yine şaşırmıştım bu yaptığına. bozuntuya vermeden arabadan indim ve mingyu'nun uzattığı koluna girdim.
restoranta girdiğimizde çalışan bizi güler yüzle karşıladı. yerimize kadar eşlik ettikten sonra menülerimiz geldi. restorantı şöyle bir incelediğimde oldukça şık ve güzel olduğunu gördüm.
loş sarı ışıklar insanın gözlerini rahatsız etmiyor, arkada çalan klasik şarkı oldukça rahatlatıcıydı. ben etrafı incelerken üzerimde hissettiğim bir çift göz ile mingyu'ya odaklandım.
bana dünyanın en güzel şeyine bakıyormuş gibi bakıyordu.
utandım ve menüyle yüzümü kapattım. mingyu'nun kıkırtısını duyunca kulaklarımın kızardığını hissettim. bana ne oluyordu böyle de bu kadar utanıyordum?
"ne alacağına karar verdin mi?"
"sanırım spagetti ve kırmızı şarap alacağım."
"ben de aynısından alacağım."
yanımızda dikilen garsona menüleri uzatıp siparişleri verdik. şimdi ise sadece birbirimize bakıyor ve sırıtıyorduk.
"damak zevkin güzelmiş. yemekten anlıyor olmalısın."
"yapmasını pek bilmiyorum. ayrıca her şeyi yemem, seçici yiyicilerdenim ben."
"daha benim yemeklerimi yemediğin için seçici davranıyorsun. bir gün sana yemek yapmasını öğreteyim, eğer istersen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cigarette on your lips {taegyu?}
Fanfiction"pişmanım, beomgyu. lütfen yaptığım hatayı telafi etmem için bir şans ver. seni geri istiyorum." "eski beomgyu olsaydı sana istediğin kadar şans verirdi ama eski beomgyu öldü. onu sen öldürdün, taehyun."