kalplerde açılan yaralar.

241 36 7
                                    

taehyun yerdeki çimenleri teker teker yolarken gerginlik bütün vücudumu ele geçirmişti. kafamdaki sorular yüzünden güzel bir gün geçirememiştim. doğal olarak bu olay taehyun'a kötü yansımıştı.

hava kararmış, ilk piknik yaptığımız yere gelmiştik. sırtımı yine ağaca yaslamış bir şekilde önümde oturmuş, bağdaş kuran gergin bedeni izliyordum. bu kadar gerileceğini tahmin etseydim anlatması için baskı kurmazdım. kendimi kötü hissetmiştim şimdi.

"babamla ilişkimiz hiçbir zaman güzel olmadı. yaptığı hataların hıncını sürekli benden çıkaran biri kendisi. çocukluğumdan beri ondan yana yüzüm hiç gülmedi."

derin bir nefes alarak anlatmaya başladığında sesim çıkmadan dinliyordum. benimle göz teması kurmuyordu, çimenlere işkence etmeye devam ediyordu.

"kendimi bildim bileli dik başlıyımdır. bu yüzden babamla ilişkimin güzel olmadığına inanıyordum hep. ne zaman büyüdüm, bir şeylerin farkına varmaya başladım, o zaman anladım sorunun ben olmadığımı. sorun her zaman babamdı.

çevresi tarafından sevilen ve sayılan bir adamdır. onunla oturup sohbet etsen 'baban hiç anlattığın gibi biri değil' dersin. ama onu tanımaya başladığında ne kadar lanet ve boktan biri olduğunu anlarsın.

çocukluğum ve ergenlik dönemlerim oldukça sessiz, babamın hep beni baskılamasıyla geçti. her şeyin farkına vardığımda lise sonuncu sınıftım.

bir gün ailecek akşam yemeği yerken düşük olmayan ders notlarım hakkında beni azarlamaya başladı. okul ikincisiydim ama bu, babama yetmiyordu. her zaman her konuda birinci olmamı istiyordu. bencil ve açgözlü biriydi çünkü.

o gece ilk defa babama karşılık verdim. alışık olmadığı bir şey olduğu için başta afalladı. sonra çok sinirlendi. kavga etmeye başladık. annem bizi sakinleştirmeye çalışsa da pek işe yaramıyordu.

yemek masasındaki bıçağı alıp üzerime yürümeye başladı. masadan kalkıp kaçmaya çalıştım. ben kaçmaya çalıştıkça o kovaladı. sonunda bir köşede sıkıştırınca bıçağı sallamaya başladı. yanağımdaki yara da bu yüzden oldu."

soluklandı. eli yarasına gitti ve hafifçe okşadı yarayı. dolan gözlerimi gökyüzüne dikmiş ağlamamaya çalışıyordum.

"yaptığından pişman olduğunu söylese de affedemedim işte. yüzümde açtığı yara değildi canımı yakan, kalbimde açtığı yaraydı.

o gece yüzümde yara açtığı yetmemiş gibi evden kovdu beni. ben de bu anı bekliyormuşum gibi eşyalarımı toplayıp çıktım evden. bir daha da adımı atmadım oraya.

dün gece kaldığımız villa, bana büyükannemden kaldı. büyükannem hayattayken beni babamdan korurdu. annemin gücü yetmediği yerde büyükannem devreye girerdi. hoş, annemin hiçbir zaman kocasına gücü yetmedi.

evden ayrılıp oraya gittim. bir süre orada kaldım. banka hesabımda biriktirdiğim bir miktar para vardı, ertesi sabah ilk işim onu çekmek oldu. çünkü biliyordum, orada kaldığımı öğrendiğinde beni yine rahat bırakmayacaktı. bu yüzden çektiğim bütün parayla o sokaktaki evi tuttum. aklına gelmezdi benim öyle bir yerde kalacağım.

izimi bulamasın diye kimseye gerçek adımı söylemedim. herkes beni 'terry' olarak bilir, okuldakiler de dahil buna. gerçek adımı şüphe duymadan, korkmadan ilk kez sana söyledim."

hafif güldüğünde yanağımdan akan yaşları sildim ve gülmeye çalıştım. hâlâ bana bakmıyordu. çimenleri yola yola etrafında çimen bırakmamıştı.

"adımı, yaşantımı, numaramı, telefonumu, kişiliğimi kısacası her şeyimi değiştirdim evden ayrılınca. bana ulaşamasın, bir daha beni rahatsız etsin istemedim. yıllarca ondan kaçmayı başardım.

yanıma geldiğin gün... sen gelmeden saatler önce kapıma dayandı. karşımda gördüğümde şaşırsam da sinirim daha ağır basmıştı. ona bağırıp gitmesini söylesem de gitmedi. içeri girdi, etrafı inceledi, eskiden yaptığı gibi beni aşağıladı... ama bilmiyordu ki eski taehyun yoktu. ona yine karşılık verdiğimde sert bir tokat attı. en son hatırladığım şey sinirin vücudumu kapladığıydı.

beni kendime getiren şey benden nefret ettiğini söylemen oldu. o an bütün hayatım gözümün önünden geçti. babamın baskıları, aşağılamaları, hakaretleri yüzünden hiç olmadığım birine döndüğümü fark ettim. sevdiklerimin canını acıtacak biri değilim. bunu, senin canını yaktığımda fark ettim.

senden hoşlandığımı da fark ettiğim andı o an."

yorgun gözlerini, yaşlı gözlerime dikti. yıllarca yaşadığı psikolojik ve fiziksel şiddet onu oldukça yormuş ve yıpratmıştı. bunu ilk tanıştığımız günden beri farkındaydım ama yanılmak istedim. bir kez olsun yanılmak istedim.

"sen gittikten sonra peşinden aşağı indim. sky'ın sana yardım etmeye çalışmasını, senin onu itip koşarak uzaklaştığını, her şeyi gördüm. peşinden gelmek istedim ama yapamadım. senin sinirli olduğunu, kendimin de düzgün düşünemeyecek kadar yorgun olduğunu biliyordum. bu yüzden villaya gidip kafamı toplamaya karar verdim.

üç hafta kapattım kendimi oraya. markete bile gitmedim. zihnimi bir an önce toparlayıp yanına gelmek istedim çünkü. ama sensiz yapamadığımı fark ettim. bunu fark ettiğim gibi yanına koştum.

sana nasıl bu kadar bağlandım bilmiyorum. nasıl her şeyim oldun bilmiyorum. nasıl sana muhtaç oldum bilmiyorum. bildiğim tek bir şey varsa o da sensiz yapamadığım."

ağlamaktan yorulmuştum. yanaklarımdaki yaşları silip taehyun'un yanına yaklaştım. çimenleri yolan ellerini tutup bana bakmasını sağladım. işe yaradığında bir elimi yanağına götürdüm. derin olan yara izini parmağımla okşarken gülümsemeye çalıştım.

"bana her şeyi unutturuyorsun. küçük taehyun neler yaşadı, neler atlattı, nasıl bu hale geldi... hiçbir şey hatırlamıyorum yanındayken. sana ne kadar minnettar olduğumu anlatamam."

"küçük taehyun da büyük taehyun da sevilmeyi hak ediyor. ve ben, onlara hak ettiği sevgiyi vermek için elimden gelen her şeyi yapacağıma dair söz veriyorum."

bakışları anında yumuşadı, çenesi titredi ve gözünden bir damla yaş aktı. yanağındaki yaşı silmek için hamle yapsa da izin vermedim.

"ağla, sevgilim. ne kadar istiyorsan ağla. benim yanımdayken olmak istediğin kişi ol."

bir saniyelik sessizlikten sonra hıçkırıklar doldurmuştu etrafı. avuçlarıyla yüzünü kapatıp omuzları sarsıla sarsıla ağlayan bedeni sıkıca sardım. sırtını sıvazlarken saçlarına küçük öpücükler kondurdum.

taehyun, bu zamana kadar olmak zorunda hissettiği gibi biri olmuştu. gerçek kişiliğini göstermek için fırsat verilmemişti. hayatta kalmak için hep saklanmak, kaçmak zorunda kalmıştı.

ama artık bunların hiçbirine gerek yoktu.

ne kadar süre orada oturup ağladık bilmiyorum. sonunda ikimiz de yorulduğumuzda çimenlere uzanmış, yıldız dolu gökyüzünü izlemeye başlamıştık. ikimiz de oldukça sessizdik ama bu sessizlik bizi rahatsız etmiyordu.

bir süre sonra taehyun, yattığı yerden kalkıp cebindeki sigara paketinden bir dal çıkardı ve yaktı. ben de ayaklanıp sırtımı ağaca yasladım ve sigarasını içen sarışını izlemeye başladım.

"dudağındaki sigara. bir gün sonun olacak."

"sonum sigaradan olsun varsın. başlangıcım sen oldun ya, gerisi önemli değil."

cigarette on your lips {taegyu?}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin