Eve geldiğimizde Sarpla ikimiz sırılsıklam olmuştuk. Salonun ortasında durmuş babamın gelip, beni her zaman ki gibi paramparça etmesini bekliyordum.
Yanımda duracak, beni savunacak, beni koruyacak kimse yoktu. Tek bir kişi hariç. Onu da az önce, bir kez daha terk ettiğim adamdı. Keşke demekten hep nefret etmişimdir. Ama keşke cesaretim olsaydı da, gitseydim onunla.
Sevmek bu mu? Sevmek sevdiğin insana kıyamamak değil miydi? Ama ben her seferinde onu kırıp, paramparça bir hâlde bırakıyordum. Bunun bir nedeni vardı. Evet. Ama yapamam. Söyleyemem. Söylersem ikimizin de hayatı biter.
Ben böyle düşüncelere dalmış, kendi kendime konuşurken babam karşıma geçmiş öfkeyle bana bakıyordu. Aniden yanağımda hissettiğim şiddetli bir aciyla, kapıldığım düşüncelerim bir toz bulutu gibi anında yok oldu. Ben kendi kendime konuşurken o çoktan gelmişti. Babamın dinlemeden, haksız olduğu hâlde bile ilk hamlesi tokatı basamaktır. Ancak öyle dinerdi içindeki öfke.
Attığı tokat öyle sert di ki yerimde sendeleyerek yere düşmüşüm. Elimi tokat attığı yanağıma götürüp dokundum. Sızlama ya ve yanmaya başlamıştı bile. Babamın öfkeyle "Gecenin bu vakti neredeydin?" sorusuna ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Bir kez daha "Sana hangi cehenneme gittiğini sordum! Duymuyor musun beni?" diye bağırdığında, gözlerimi babama çevirip, yüzüme perde misali dökülen saçlarımın arasından ona baktım. Ona cevap vermeye niyetim yoktu. Ama söyleyecek çok sözüm vardı.
Ben paramparça olmuş bir hâlde, babamı izlerken o, bana hiç bakmadı bile. Yarattığı eserine bakmadan "Kaldırın bunu buradan..! Gözüm görmesin bunu." değip yanımdan geçip gitti. Sadece bu demesine mi üzüleyim? Yoksa vurmasına mi? Hiç olmazsa ismimi söyleseydin baba. Hep bu şu diye hitap ettin.
Babam salondan çıktığında Sarp yanıma gelip, bana elini uzattığı sırada annem "Bırak kalsın öyle, aklı başına gelir belki." dedi.
"En azından odasına götüreyim."
Annem Sarpın bu söylediğine sertçe cevap verdi.
"Gerek yok. Bir tokatla sakat kalacak değil ya! Kendisi kalkıp gider odasına." Annemin bu denli soğuk kanlı olmasını aldırış etmeden, yerden destek alıp ayağa kalktım.
Sarpa yakınlaşıp sessizce "Git lütfen. Ben iyiyim." dediğimde, Sarpın "Eminmisin?" Sorusuna evet der gibi başımı aşağı yukarı salladım. Sarp "Tamam." Dedikten sonra salondan çıktı.
Ardından annemin bana soracağı sorulardan kaçmak için hızlı adımlarla salondan çıkıp odama gittim.
Odama gelip yatağımın yanına çökerek ağlamaya başladım. Sesimi duymasınlar diye sessizce ağladığım sırada, odamın kapısı yavaşça açıldığında Yusuf içeri girdi. Kapıyı ardından kapatıp, yanıma gelip oturdu. Küçük parmaklarıyla yanağımdan akan göz yaşlarımı sildi.
"Abla çok mu acıyor?" Bunu sorması, gözlerimde biriken bir kaç damla göz yaşı yanağımdan akmasına neden oldu. Ona sarılıp kokusunu içime çektim.
"Hayır ablacım acımıyor." dedim.
"Babam neden sana vurdu?" Bu sorusunun üzerine ona sarılmayı bırakıp, göz yaşlarımı ve burnumu sweatshirt'ümün koluna sildim.
"Hayır babam bana vurmadı. Sadece biz oyun oynuyorduk. Bir tür büyüklerin oynayacağı bir oyundan. Şakalaşıyorduk."
"Ama sen ağladın. Neden ağladın?" Bu çocuğa nasıl yalan söyleyeyim ki? Zeki olması dışında sanki o büyük, biz çocuk.
"Hani bir kedimiz vardı. Siyahtı rengi. Alnında ve göğsünde beyaz tüyleri vardı. Daire şeklindeydi tüy olan kısmı. Hatırladın mı?"
"Evet hatırladım abla. Sen çok ağlamıştın kayboldu diye."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KESKİN
Ficción GeneralSevgili okurlar Derinlerimde Ellerin adlı kitabımızın yeni ismi KESKİN'le devam ediyoruz. -Eğer evlenmeyi başarırsak gerisi kolay. Zaten kağıt üzerinde yapacağımız bir evlilik olacak. Sadece ailelerimizin yanında evli ve mutlu bir çift gibi davrana...