1. BÖLÜM

5.9K 495 229
                                    

Herkese selamm. Yepyeni bir hikaye ve yepyeni bir tarz ile geldim sizlere. Önceki hikayelerim çoğunlukla romantizm üzerinde işlenmiştir ama hepsinin de birbirinden konusu ayrıydı. Bu sefer de iki yıldır istediğim fantastik tarzda bir kurgu yazmaya başladım. İlk deneyimim ama ben kitabın güzel ilerleyeceği inancındayım, tabii sizlerin de desteği ile. Çok uzatmak istemiyorum, umarım  kurguyu seversiniz. 🤗 

Bölümü oylamayı unutmayın lütfenn ve düşüncelerinizi bekliyorum. 😸😸

İyi okumalar diliyorum... 🌺🌺

🪽🪽

Karanlık bir uykuya bırakırken bedenimi, ruhum beyazların hakim olduğu bir rüyaya geçiş yaptı. Cennet gibi bir yerdi burası; bembeyaz, temiz, huzurlu, masum… Yüzüme kocaman bir gülümseme peydah olurken oldukça sessizdim. Anlamaya çalışıyordum, burası neresiydi böyle? Bu yaşıma kadar onca rüya görmüştüm ama hiçbiri de bu rüyam kadar gerçekçi değildi. Bilinçaltımda ne olduğunu merak etsem de bulunduğum yerin merakı daha ağır basıyordu mantığıma.

Beynimden ayaklarıma ulaşan bir uyarı ile bacaklarım sıra ile ileriye doğru adım atmaya başladığında gözlerim merakla ama biraz da endişe ile etrafa bakınıyordu. Bir şey arıyordum ya da bir kişi. Lakin kimse yoktu görünürlerde. Güzel olduğu kadar sessizdi de burası, huzurlu olduğu kadar ürperticiydi de…

Neden bilmiyorum ama konuşmuyordum, kendimde o cesareti bulamamıştım henüz. Kendimden beklenmeyecek şekilde sessizdim, oysa belki de dünyanın en konuşkan insanıydım.

Gözlerim etrafı tararken gökyüzü sandığım yere ulaştığında sadece beyazlığın hakim olduğu uçsuz bucaksız yere baktım. Beyazdan başka hiçbir renk tonu yoktu, saf beyazdı.

Gözlerimi gökyüzünden çektiğimde etrafımda uçuşan mavi şeylere baktım. Onlara dokunamıyordum ama görüyordum, şekli yoktu sadece rengi vardı. Mavi…

Anlamsız bakışlarla bakmaya devam ederken yere düştü bakışlarım. Toprak rengindeydi ama toprak değildi; taş yoktu, bitki yoktu, çiçek yoktu, böcek yoktu, hiçbir şey yoktu.

Burası nasıl bir yerdi böyle? Hiçbir canlı yoktu burada, yaşamın izine rastlanmıyordu. Öyleyse ben nasıl yaşıyordum?

Toprak gibi olan zeminden ayaklarıma kaydı bakışlarım. Yalın ayaktım, hiçbir şey yoktu ayaklarımda ama bir şey de hissetmiyordum. Ayaklarımdan üstümdeki beyaz elbiseye kaydı bu sefer de gözlerim. Üstü hafif açıktı ve dizlerimin hemen üstünde bitiyordu. Başka hiçbir renk yoktu üstümde de saf beyazdan başka.

Anlamıyordum. Burası nasıl bir yerdi ve neden her yerde beyaz renk vardı? Ben buraya nasıl gelmiştim ve nasıl gidecektim?

Bedenimde gezinen gözlerim sol elimdeki parmaklarımda takılı kaldı. Nereden geldiğini bilmediğim mavi bir kelebeğe benzeyen yüzüğe anlamsız bakışlar attım. Onun ne zaman takmıştım, üstelik kim vermişti?

Sağ elimi yüzüğün üstüne götürüp dokusunu hissettim tenimde, oldukça pürüzsüzdü. Usta birinin elinden çıktığı bariz belliydi.

Yüzüğü tek seferde çıkardığımda içimde bir karıncalanma hissettim. Bu da neydi böyle?

Karıncalanmayı es geçip yüzüğü göz hizama getirdiğimde içinde bir şeyler yazdığını fark ettim. Gözlerimi kısıp yazan birkaç harfi okumaya çalıştım. Hüma…

Dudaklarımdan kime ait olduğunu bilmediğim bir isim firar ettiğinde buraya geldiğimden beri ilk kez konuşmuştum. Bu isim kimdi ve bu yüzük kime aitti?

Aklımda binlerce soru dolaşırken az ileride gittikçe büyüyen bir ışık patlaması oldu. Gözlerimi yüzükten çekip ışığa çevirdiğimde sanki içine çekiliyordum o ışığın. Buranın hakimi tek renk olan beyazdı ışığın rengi ama zaman geçtikçe daha kötü bir renge dönüşüyordu.

Beyaz ışıktı gözlerimde beliren ama gittikçe grileşmiş ve sonunda siyahın en koyusuna dönüşmüştü. Korkmaya başlamıştım ama bu korkum sadece zifiri siyaha dönüşen bu ışık yüzünden değildi. Onun gibi beyaz olan her yer kararmaya başlamıştı.

Tanrım, neler oluyordu böyle!

"O yüzüğü çıkarmamalıydın! "

Nereden geldiğini anlamadığım o tok sesle etrafıma bakındım. Kimse, hiçkimse yoktu. Yüreğime ekilen korku tohumları bu kadar kısa sürede filiz verip bedenimin her tarafını zehirli bir sarmaşık gibi sarıp sarmalamıştı.

Bedenime yayılan korku silsilesi titrememe sebep olduğunda kelebek yüzük ellerimden kayıp düştü. Yüzük yere düştüğünde çıkardığı metalik sesle eş zamanda boğazımda hissettiğim görünmez ellerle nefesim kesilmiş, bedenimde büyük bir acı patlaması yaşanmıştı.

Nefesim kesiliyordu ve ben yavaş yavaş kalp atış hızımın azaldığını hissediyordum. Ölüyor muydum?

"Yüzük senin koruyucun! "

Yine aynı tok sesti bu ama bu sefer bırakın onu görmeye çalışmayı sesini bile zar zor duyabilmiştim. Soyutlanıyordum sanki buradan, bedenimdeki tüm güce boğazımı saran eller hakim oluyordu.

Dizlerim bedenimi taşıyamadığında yere çöküşümle tenime batan bir şey eş zamanlıydı. Onun ne olduğunu bilmiyordum ama yanık kokusu almaya başlamıştım. İyi de burada yanacak bir şey yoktu, bu koku nereden geliyordu böyle?

Kapalı gözlerimi zorlayarak hafifçe açtığımda gördüğüm manzara karşısında küçük dilimi yutmak üzereydim. Bu nasıl olurdu böyle? İlk geldiğim bu beyaz ve huzurlu olan yer nasıl da zifiri siyahın içine hapsolmuş turuncu alevlere ev sahipliği yapıyordu?

Yanıyordu, her yer bir bir kül oluyordu ama ben öylece izliyordum. Hayır, can çekişiyordum!

"O yüzüğü parmağına tak! "

Verdiği komutla ellerimi yere uzatıp az önce tenime batan şeyi aramaya başladım. Ellerimden kayıp giden yüzük olmalıydı o, onu bulmalıydım.

Dizimin hemen yanında parlayan mavi kelebek yüzüğü parmaklarımla kavradığımda bir saniye bile düşünmeden çıkardığım parmağıma taktım. Sonra bir şey oldu, bir ses duyuldu ve boğazımdaki o el hakimiyetini kaybetti. Emilen tüm gücüm bedenime sirayet ettiğinde bambaşka bir güç kaynağı vardı içimde. Anlamıyordum, çok değişikti ama düştüğüm bu yerden kalkmak zorundaydım.

Ellerimi yere bastırıp bedenimdeki o güçle ayağa kalktım. Etrafımda her yer zifiri siyah ve turuncu kıvılcımlarla doluydu üstümdeki beyaz elbiseye rağmen. Beyaz olan bir tek ben kalmıştım ama bunun olması imkansızdı. O alevlerin isi bile bulaşmamıştı beyaz elbiseye.

Anlamsız ve korku dolu bakışlarla etrafıma bakarken bileklerimde hissettiğim acı ile ufak bir vaveyla bıraktım bilinmezliğe. Sağ bileğime çevirdim gözlerimi, anlamadığım işaretler kazınmıştı tam damarımın üstüne. Sol bileğime çevirdim bu sefer de gözlerimi ve gördüğüm yazı ile irileşti gözbebeklerim.

Mavi kelebek yüzüğün içinde yazan isim şimdi sol bileğime kazılıydı…

Hüma…

🪽🪽

Yeniden merhabalar... İlk bölümün sonuna geldik. Nasıl buldunuz acaba? Umarım beğenmişsinizdir.. 🫠🫠 Lütfen düşüncelerinizi paylaşın...

Yeni bölümleri hergün atmaya çalışacağım ama kitabı daha yeni yazmaya başladığım için her gün yeni bölüm gelmeyebilir. Fakat yine de uğraşacağımm... 🥰😚

Diğer bölümlerde görüşmez üzere o zaman, hepinizi öpüyorum. 💋💋

ARAF MELEĞİ: Kayıp RuhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin