Bölüm Şarkısı;
Hepsi- SaklambaçOldukça tuhaf bir gün oluyordu. Çünkü kızlar bana yemekte patlıcanlı musakka var diye haber verirken, ben on dakika önce tüm menüyü Ferit'ten öğrenmiştim ve kızlar Ferit yemekhaneye indi diye heyecanlanırken ben gittiğini çoktan biliyordum. Bugün grupta hiçte şaşırtıcı şeyler olmuyordu.
"Ben bugün öğlenden sonra izinliyim kızlar, yemeğe inmiyorum"
"Yaaa neden ama?"
"Of bugünde olaysız, heyecansız bir gün olacak desenize"
Kızlara bugün neden izinli olduğumu ve ne yapacağımı günler öncesinden söylemiştim halbuki ama ilgi alanlarına girmeyen şeyleri hatırlamıyorlardı. Onların tek derdi başladığımız bu oyunun nasıl ilerlediği, Ferit'in tepkileri ve skordu. Benimle ilgili detayları es geçiyorlardu. Sanırım bende bu yüzden onunla mesajlaşma işini saklıyordum onlardan. Benim durumumla hiç ilgilenmediklerinin farkındaydım.
"Yıl dönümü için otellere bakacağım ve kedimi veterinere götüreceğim" demiştim ama kime diyordum ki yazdığım mesaj cevaplanmadan üst kısımlarda kalmıştı bile çünkü Ayşe
"Ooof Ferit yine kolej ceketini giymiş" diye mevzuyu değiştirmişti. Dediğim gibi sözlerim Ferit ile ilgili alakalı olmadığı sürece kaale alınmıyordu."Ay evet çok yakışmış"
"Keşke hep böyle giyinse"
Daha birkaç gün önce Ferit'in yedi sülalesine sayıp söverlerken bugün eriyorlardı ona karşı. Nasıl bir ceketti ki bu herkes bir anda bundan bahsediyordu bilmiyordum, görmemiştim ama iştahlı anlatışları merak etmeme neden olmuştu.
Safir madencilik sanayi olarak bu sene yirmi beşinci yıl dönümümüzü kutluyorduk. Bu yıla özel mavi yakaya ikramiye dağıtılırken, beyaz yaka için özel bir akşam yemeği düzenliyorduk. Eminim tüm beyaz yakalılarda ikramiye istiyordu çünkü patronların, müdürlerin ve yatırımcıların yer aldığı bir yemek aşırı gergin ve sıkıcı geçerdi.
Düğün sezonu gelmeden mekan işini halletmeliydim aksi halde uygun kıraathane bile bulamazdım. Önce Avcılar'a gidecektim. Burada İnternette yüzlerce güzel yorum alan Golden Palace vardı ve harika bir manzarası olduğu söyleniyordu.
Ömrüm otobüs ve metrolarda ciğerlerime ter kokusu çekmek ile geçiyordu. Devlet deodorant kullanımı ile ilgili bu halka acil eğitim vermeliydi.
Otobüsten indiğimde oteli bulmak için telefondan yol tarifi aldığım esnada hem kızlardan hemde Ferit'ten mesaj gelmişti. Ferit nasıl gidiyor diye sorarken, kızlar Ferit bugün neden yemekhaneye erken geldi diye tartışıyorlardı. İşte bahsettiğim fark tam olarak buydu. O yüzden cevap almayı sadece Ferit hak ediyordu.Ona daha ilk mekana yeni vardığımı yazmış ve yeniden navigasyona bakıyordum.
Gözünü sevdiğimin Avcı'larının sokakları hep yokuştu. Bir yere varmak için tırmanmanız gerekiyordu. Kan ter içinde bırakmıştı beni. Allah'tan otel müdürü beyefendi bir adamdı ve yemek salonunu gezdirmeden önce soluklanmama zaman tanımıştı. Ufak çaplı gezmiştim salonu ve adamdan bir gecelik fiyat teklifi almıştım. Görsel olarak seçim hakkı bende olsada, fiyat için elbette onay almam gerekiyordu.
Diğer otele gidecek takatim kalmamıştı hepsini burada tüketmiştim. Aşağıya doğru uzanan yokuşun fotoğrafını çekip Ferit'e atmış ve "Şuradan yuvarlansam kaç saniyede inerim aşağıya?" diye sormuştum. Çünkü mazallah ayağım kaysa hop rıhtımdaydım, öyle bir yokuştan bahsediyordum.
Cevap atması yine uzun sürmemişti.
"Bunu denemeden öğrenemeyiz""O halde bırakıyorum kendimi"
"Aman Seyran hanım durun neler yapıyorsunuz?" derken mesajını bir sürü gülücükle süslemişti.
"Daha ilk mekanda yoruldum. Kısa yol arıyorum"
"Sıradaki durağınız neresi?" diye sordu.
"La Bella Restorant"
İşin kötü yanı telefonum oraya varmam için 40 dakika yürümem gerektiğini söylüyordu."Sonra neresi?"
Ne yapacaktıda soruyordu bu bilmiyordum?"Big Life Suit? Neden soruyorsunuz?"
"Hiç öylesine, bildiğim bir yer var mı diye sordum"
İkinci mekana giderken yolda gördüğüm her taksiye el ettim ama dizilerde olduğu gibi hop diye durmuyordu bu taksiler. İstanbulda kendi cumhuriyetleri vardı bunların. İnanır mısınız ikinci otele vardığımda hava kararmaya başlamıştı bile. Birde bugün ile ilgili bir sürü plan yapmıştım.
Bu restoranı hiç beğenmemiştim üstelik. Esnaf lokantası gibiydi, hiç göz alıcı tarafı yoktu. Daha şimdiden eledim bunu. Yinede nezaketen beni kapıya kadar uğurlayan adamlara bir teşekkürü çok görmedim. Restorandan çıkıp bir iki adım atmıştım ki arkamdan biri seslenmişti bana.
"Seyran hanım?" Ferit bugün üstünde görmeyi dilediğim kolej ceketi ve altında arabasıyla birlikte restoranın önünde duruyordu. Kızlar haklıydı bu ceket ona çok yakışmıştı.
"Sizin ne işiniz var burada?" Ondan mı ikide bir ondan sonra nereye diye sorup duruyordu.
"Kendinize bir şey yapmanızdan korktum"dedi sırıtarak.
"Ama benim gezecek daha bir sürü yerim var" dediğimde omuz silkmişti.
"Yapacak daha iyi bir işim yok"
-----------------------------------------------
Beraber üç oteli gezmiştik ve ikimizde tek birine hayran kalmıştık. Çünkü yemek salonu iki katlıydı ve üst kat açık alandı. Fiyatı biraz tuzluydu ama ikimizde umuyorduk ki yönetim burayı seçerdi.Gezilecek mekanları bitirdikten sonra beraber sahile balık ekmek yemeye indik. Balığın yanında ayran içme zehirlenirsin desemde, dinlemedi.
Bir ara yine Pastel'i sordu, hala çiftleşmek istediğini düşünüyordu. Ona daha önce Pastel'in acı acı miyavlarken çektiğim videosunu gösterdiğimde Dilberay'a benzetmişti sesini ve ben buna içtiğim kolayı püskürterek, saatlerce gülmüştüm.
Üstelik kendi kedisinin adıda Sufleydi. En sevdiği tatlının ismini, kedisine vermişti ve ben bu bilgiyle ne yapacağımı bilmiyordum.
Güzel serin bir akşamdı, keyfim yerindeydi ve yorgunluğumu sahile bakarken unutmuştum bile. Bu kadar zaman zarfında bir kez olsun telefona bakmak gelmemişti aklıma. Kaliteli ve keyifli zaman geçirmenin böyle etkileri vardı işte.
Ferit balıkçıya ücretini ödemek için gittiğinde telefonum çaldı. Biliyorsunuz ki kızlar ile genelde hep yazışarak iletişim kuruyorduk, bu yüzden Esra'nın adını ekranda gördüğümde şaşırmış ve yanıtlamadan önce gruba girip bir şey mi oldu diye kontrol etmiştim fakat grupta olağan bir şey yoktu.
Arkama bakarak Ferit'in uzaklığını kontrol ettim ve istemeye istemeye de olsa açtım telefonu.
"Seyran'cım na'ber canım" dedi neşe dolu bir sesle.
"İyidir eve gidiyorum senden na'ber?"
"Bendende iyi halini hatrını sorayım dedim. Bugün çok yoruldun mu?"
Sesindeki ima mıydı yoksa samimiyet miydi seçemiyordum ve bu beni çok geriyordu.
"Hayır yani biraz yoruldum ama"
"Aaaa öyle mi kıyamam sana"
Aslında içten içe kabul etmesemde biliyordum bu kız öyle arayıp hal hatır soracak biri değildi fakat zehrini kusmak için biraz daha zaman kolluyordu.
"Hazır sahile inmişken, Şeker Usta'nın yerinde de bir çay için. Ferit geçen sefer beni oraya götürmüştü ve bayılmıştım. İnan bana tüm yorgunluğunu alıyor" dedi ve beraberin tüm keyfimi de yok etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Playboy Yok Edilmeli!
ChickLitÇıldırt beni, çıkart beni baştan İsmin neydi yine unuttum telaştan?