Ben genelde dışarıdan soğuk gözüken ama o tanıdıkça sevilen kızdım. Bunu herkes söylerdi, ben de farkındaydım. Yüzüm dışarıyı görmeyedursun anında kaşlarım da çatılırdı.
Fakat beni daha sert gösteren şey yüz hatlarımdı. Tatlı yüze sahip bir insanın kaş çatması sevimli gelebilirdi ama sert yüz hatlarına sahip birinin suratında çatık kaş aranırdı. Bu böyleydi. Hatta güldüğümüz zaman garip karşılanırdı. 'Ne bahiyon oglum ayi mü oynüyü' gibi bir çıkışta bulunasım geliyordu. BAZEN.
Şu an da 'bazen' sayılabilir miydi?
Zira Yavuz Bey'in bakışları üzerimdeyken sinirli hissediyordum. Yanımdaki baba-kız tanışmasından soyutlanmış, bakışlarımı koridorun başından çeviremiyordum. Şimdi gidip bütün cici kız hallerimi kenara bırakıp kafa atsaydım, hazır da hastanedeydik...
Şaka şaka. Adam yanıma doğru yürürken benim gitmeme gerek yoktu, gelince atardım.
"Defne Hanım, bir şeyiniz mi var?"
Bakışlarım arkama döndü, hemşire bebeği almış ve gitmişti sanırım. Bizimkiler daha geri tarafımdaki koltuklara oturmuşlardı.
Gülümsedim. Ben iyi bir insandım ve cevap vermeden gitmek gibi bir kabalık yapmayacaktım. "Hayır Yavuz Bey, benim bir şeyim yok. Bir müşterimin doğuma yetişmesi gerekiyordu, gerekeni yaptık." dedim arkadaki ikiliyi göstererek.
O da sözlerime karşılık güldü ve üzerindeki ölü bakışları attı. "Ne güzel..."
Elini ensesine götürdüğü sırada üzerindeki önlüğe baktım. Boynundaki stetoskopa ve yakasındaki karta.
Op. Dr. Asaf Yavuz Tan. Genel Cerrahi Uzmanı.
Dudaklarım benden bağımsız vay be dercesine büküldü.
Sen oku koskoca doktor ol ama... neyseydi.
"Ya ben aslınd-"
"Defne abla?"
Konuşmasını bölen arkamdan seslenen İzmir'di. Direkt ona döndüm, "Efendim?"
"Normal odadalarmış. Bakıp dönsek mi kafeye? İş çok malum." Kafamı sallayıp tekrar yanımdaki adama döndüm.
"Kusura bakmayın, siz ne diyordunuz?"
Boğazını temizleyip kafasını sağa sola salladı. "Hiç. Yani önemli bir şey değil. İşiniz var sanırım tutmayayım sizi."
"Cümlenizi tamamlayabilirdiniz en azından." Dilimi tutamadım. Tutmak için ucunu ısırdım ama yine olmadı. "Bunu yapacak kadar vaktiniz vardır sanırım." İmayı hemen kapmıştı. Bakışları kısıldı.
Binbir hevesle beklemiştim. Gerçekten ne düşündüğünü de merak etmiştim ama gidince bütün hayallerim suya düşüp coss diye bir ses bırakmıştı arkasından. Yeni kan değilmiş arkadaşlar yanlış alarm.
"Var. Cümlemi tamamlayacak kadar da, tekrar yemeğinizi yemeye gelecek kadar da vaktim var." Bakışları kısılan ve beklemeye başlayan bendim.
"Aslında sizden bu sabahın telafisini isteyecektim. Apar topar kalkmam gerekti çünkü acil hasta vardı. Sizi de göremeyince ödeme yapıp çıktım. Buraya gelmeseydiniz ben yine gelecektim restorana."
Böyle bir açıklama beklemiyordum. Benim kafam tamamen beğenmediğine yormuştu bir şey söylemeden gitmesini. Elde var bir.
"Restoranın yerini biliyorsunuz. Kapımız her zaman açık." deyip gülümseyerek geri adım attım.
"Kapınızı çalacağım." Bir adım daha atıp cevap vermeden arkamı ona döndüm ve bizimkileri peşime katıp odaya çıktık.
Odaya girmeden önce biraz beklemek istemiştim çünkü daha yeni tamam hissediyor olabilirlerdi, duygusal bir konuşma içerisinde olabilirlerdi... yeni anne baba olmuşlardı nihayetinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEFNE
ChickLitDefne ile Asaf Yavuz'un hikayesine hoş geldiniz. "Taşın çiçeklenmeye tenezzül etmesinin vaktidir artık." İçinizi darlatmayacak, sakin şeyler istiyorsanız Defne'ye bakın derim.🥺🫰🏻