7 numaralı masa

216 20 3
                                    

Dün akşam herkesi gönderdikten sonra evde sadece Denizle beraber kalmıştık. Garip bir duygusallıkla beni kolunun altına almış ve sarılmıştı. Sıkı sıkı. "İyi misin ablacığım?" diye sorduğumda ise sadece omuz silkmişti. Üzerine gitmeyip olduğum yerin tadını çıkardım çünkü Deniz benim en rahat yastıklarımdan biriydi.

Uyanıp işlerimi hallettikten sonra ne giysem diye bakınırken kapım çaldı. "Gel ablacım." Kapıyı aralayıp kafasını uzattı. "Minel aradı şimdi bugün denetlemeye geleceklermiş galiba. Bir de gurme gelebilirmiş. O yüzden şık bir şeyler giyin demek için geldim." Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. "Tamam ben hallederim. Çıkarız sonra hemen." Elim ayağım birbirine dolanırken hiçbir şey yapmamaya karar veren bünyem tam tersine döndü. Aynamın karşısına oturup güzel ve sade bir makyaj yaptıktan sonra dolabıma bakındım. Kahve kumaş pantolon, siyah body ve kahve ekose blazer ceket yeterince şık diye düşünerek üzerime geçirdim. Saçlarımı da elimle şekillendirip çıktım.

Oh, güzel olmuştum.

"Deni, hadi çıkalım kuzu." Kapının ağzında ayakkabılarımı giyerken seslenmem de komikti. "Geldim hadi."

Arabaya bindiğimizde Deniz elindeki çantasını arkaya bıraktı. Ofis erkeği. "İş nasıl gidiyor ablacığım?"

"İyi gidiyor. Koşturuyorum zaten bildiğin şeyler bunlar." Öyleydi. "Peki aşk nasıl gidiyor Deniz?"

İzmir ile aralarında uzun bir süre küslük vardı. Bu küslüğün sonucu barışmaya değil direkt aşka bağlanmıştı. Deniz tebessüm etti. "Güzel gidiyor. Hayal ettiğimden çok daha güzel hemde abla. Yolumdayım ve yol öyle güzel ki anlatamam." Elimi uzatıp yanağından makas aldım. Yüzünü buruşturdu ve kafasını geri çekti. "Annem gibi başlama Defi." Göz devirdim. Huyluydu bu çocuk.

"Annemler demişken onlarla konuştun mu bu ara hiç? Akşam aradım azıcık konuşup kapattı. Normalde baya uzun sürer biliyorsun." Bakışlarını yoldan bana çevirdi. "Konuştum da bir sıkıntı yoktu ben zaten hep az konuşuyorum o yüzden anlamamış da olabilirim." Yine arayacaktım ama şu günü bir atlatsaydım iyiydi.

Restoranın önüne geldiğimizde Deniz'i öpüp indim. Küçük bahçedeki çiçeklerime baka baka içeri girdim ama içerisi bomboştu. Normalde her sabah bu saatte mutlaka çorba içmeye gelen esnaf yakınlarım olurdu içeride. "İzmir? Nerdesin ablacığım?" Ses gelmedi. Hızla mutfağa yöneldiğimde ikili kapıda bir not gördüm.

"İçeride bir tabak mantı var, onu 7 numaralı masaya getirir misin abla? 10 dakikaya geleceğim." Notu kapıdan çekip çıkardım ve cebime attım. Restoranı açık bırakıp nereye gitmiş olabilirdi ki bu kız? Ayrıca 7 numara dolu değildi ki. Düşünmeyi bırakıp çantamı çıkardım ve mutfaktan tabağı alıp masaya yürüdüm. Kolonu geçtiğimde masada ensesinden bile tanıyabileceğim biri oturuyordu. Tabağı önüne bıraktım.

"Hoş geldiniz, afiyet olsun. İçecek alır mıydınız?" dedim tüm cilvemle. Bakışları çapkın bir hal aldı. "Hayır, teşekkürler. Siz zaten su gibisiniz. Karşıma oturursanız içecek ihtiyacım gidebilir." Kahkahamı durduramadım. Oturdum karşısına ve ellerimi çenemin altında birleştirdim. "Bu sefer de yorumlayacak mısınız?" Kafasını salladı ve mantıdan bir kaşık aldı.

"Ben bu sefer mantıdan çok farklı bir lezzet aldım." Kendimi biraz daha masaya yasladım. Dükkanın geldiğimde boş olması, İzmir'in bırakıp gitmesi şu an tamamen umurum dışıydı sanırım. "Neymiş o?"

"Sanki... sanki bu mantı o günkü toy, hiç tanımadığım kız yerine; evlenmek istediğim, kalbimin boşluk kalmayacak şekilde her yerini saran o kadının elleri tarafından önüme koyulmuş gibi." Kaşığını yerine bıraktı ve oturuşunu dikleştirdi. O an fark ettim, Yavuz da şık giyinmişti. Kalbim gümbürderken aklım yerinde değildi sanki.

DEFNEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin