çorba

881 55 37
                                    

Hastaneden çıkmadan önce Yavuz gelmiş, serumumu çıkarmış ve ilaçlarımı saati saatine içmem gerektiğini tembihlemişti. Hem de parmağını sallayarak. Uslu bir çocukmuşum gibi kafamı sallayıp teşekkür etmiştim.

O değil de ben nasıl böyle hasta olmuştum ya? Manga nasıl iki- Şaka.

Eve geçtiğimde kızlar evi toparlamış ve bana alt kata yatak açmışlardı. Aslında güzel olmuştu çünkü ayağa kalkınca gözüm kararıyordu. Ya merdivenden yuvarlanırsam? Kesin yaşanırdı bu.

İzmir'in gelip beni öpme isteklerini zar zor savuşturduktan sonra yatağa uzandım. Üzerimdeki ağırlık ile gözlerim kapanıp duruyordu. Serum bana daha iyi hissettirmişti ama iyileşmiş değildim tabii. Yanımda oturdukları için konuşmalarını duyuyordum ama cevap bile veremiyordum. En son uyumadan önce bugün restoranı erken kapatacaklarını duymuştum.

🌿

Müthiş bir baş ağrısıyla gözlerimi açtığımda hastalığa lanet okumamak için kendimi tuttum. Allah'ım n'olur hemen iyileşeyim dedikten sonra elimle alnımı sıvazladım. Ağzım kuruydu ama su içsem midem bulanırdı. Hep öyle olurdu. Dilimi dudağımın kenarına sürdüğümde oraya bir acı yayıldı. Artık resmi olarak hastaydım. Dudağımın kenarında yara çıkacaktı. Karşıma baktığımda koltukta İzmir uyuyordu. Ege büyük ihtimalle Minel'i eve bırakmış oradan da eve geçmişti. Yani inşallah. Bir an gelen öksürüğümü sessizce çıkarmak istedim. İzmir uyansın istemezdim. Yavaşça ayağa kalktığımda başıma bıçak saplamışlar gibi kaldım. Mutfağa gidip biraz su içmeliydim.

Ayaklarımı sürüye sürüye gidip bir yudum su içip geri döndüm. İçimde feryat figan olan öksürüğümü bırakmayı da unutmadım. Yatağıma kurulup tekrar gözlerimi kapattım.

Artık uyandığımda gündüzdü ve ben buna şükredecektim. Bölük pörçük uyumak beni mahvetmişti, tam daldım derken öksürük kriziyle bir daha uyanmıştım. Şimdi ise beni İzmir uyandırmış kahvaltı yapmam gerektiğini ilaçlarım olduğunu söylemişti. İlaç içerken kutuya bakıp gülerken birden kendimi toparladım. Evet, teşekkürlerdi buradan.

"Abla nasıl hissediyorsun?" Elimdeki bardağı bırakıp yutkundum. Ağzımı açtığım an gülmekten yarılacağını biliyordum çünkü sesim gitmişti.

"İyiyim." deyip sustum hemen. İzmir kahkaha atıp masadaki poğaçalardan bir tane daha attı. "Şu sesinle kafeye gelsen ne dalga geçeriz ha."

Kızgın bakışlarımı ona fırlatıp antibiyotiğimi de içtim. "Bu ne ya parmak gibi hap yapmışlar. Doktora gitmeden iyileşmeyi kadere bırakan YKS sorusundaki anneyim şu an. Keşke kadere bıraksaydım bu ne ya? İçilir mi bu?"

Her konuşmamda İzmir daha çok kahkaha atıyordu. Ne vardı sesim zar zor çıkıyorsa?

"Kaderin doktorsa demek ki... Ona bırakmışsın gibi biraz da..."

Elimdeki kutuyu ona fırlattım. "Ne istiyorsunuz siz Yavuz ile benden ya? Bir Ege bir sen. Yakında Minel de başlar, Ege işlemiştir kıza." Gülümsemesi yüzünde kaldı.

"Ege niye Minel'e işlesin ki?"

Gözlerimi ondan kaçırsam kırdığım potu daha çabuk fark ederdi. Nasıl döndürebileceğimi bilmiyordum. İzmir bazen çok çakal oluyordu ama bu ikiliye nasıl böyle Fransız kaldığını anlamamıştım.

"Yani Ege'de dün benimle dalga geçti ve bunu kesin Minel'e demiştir."

Gözlerini devirdi. "Abla ben saf mıyım? Sadece böyle bir şey varsa Minel'e üzülürüm. İkizim çekilecek insan değil çünkü."

Tuttuğum nefesi bıraktım. "Ne diye beni sınıyorsun ya? Zaten konuşamıyorum! Benim dediğimi de deme. O ne zaman söylerse o zaman öğrenmişsin gibi yaparsın."

DEFNEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin