Caleb annesinden bir mektup aldığında okudukları karşısında şaşkınlığını gizleyememişti. Dediğine göre başkentten bir hekim onu tedavi etmek için gelmiş ve bir kuruş almamıştı. Durumunun gayet iyi olduğunu da eklemiş ve Caleb'e bol bol yemesi ve iyi uyuması gerektiğini uzun uzadıya yazmıştı. Mektubu birkaç kere okumuş ve belki de hayatında ilk kez mutluluğun coşkusunu hissetmişti. Hatta ileri bile giderek içinde her şeyin iyi olacağına dair umut yeşertmişti. Göreve başlamadan annesine mektup göndermeye karar vererek hevesle yazmaya koyuldu.
Güneş kendini yeni yeni belli ederken etrafı da tatlı bir sarıya boyamayı ihmal etmemişti. Sıcaklığı gecenin soğuğunu kırsa da hala vücudu titretiyordu. Reanna çalışma odasına giden o kısa yolda durdu ve ciğerlerine temiz havayı çekti. Tüm gece yine tuzağı ve nerede hata yaptığını düşünüp durmuş gözüne gıdım uyku girmemişti. O da eğitimden önce çalışmaya karar vererek karargahın yolunu tutmuştu ama beklemediği bir şey vardı ki yaveri hazır ve nazır onu bekliyordu. Yüzünde anlamlandıramadığı büyük bir gülümseme ve pas parlak altın gözleriyle dikiliyordu. Coşkunun ve sabırsızlığın emareleriydi bunlar. İçi içine sığmıyor gibi görünüyordu. İzin verse sevincini haykırarak koşacak gibiydi. Reanna'yı görünce selam durdu ve sonra da kapıyı açarak geçmesini bekledi.
Reanna odasına girerken yaverine merakla sordu.
"Sabahın bu kadar erken saatinde seni bu kadar mutlu eden nedir?" Caleb derin bir nefes alarak heyecanla konuştu. Sevincini paylaşmak için derin bir arzu duyuyor gibiydi.
"Bu sabah annemden bir mektup aldım efendim. İyi bir hekim tarafından tedavi edildiğini ve kendini iyi hissettiğini yazmış. Hekimin dediğine göre ilaçlarını düzenli kullanırsa daha da iyi olacakmış."
Reanna yüzünde ufak bir gülümsemeyle konuşmasını dinledi. Demek Obyen sözünü tutmuş ve hastayı iyi etmişti. İkinci bir keseyi hak etmişti böylece. Masasına oturur oturmaz Caleb raporları önüne itinalı bir şekilde koydu. Her zaman ki gibi eksiksiz ve ayrıntılıydı.
"Annenin iyi olmasına sevindim Caleb." Üsteğmenin bu yumuşak ses tonuna şaşıran Caleb utanarak gözlerini yere dikti.
"Teşekkür ederim Efendim." dedi kısık bir sesle ama hala sevinci okunuyordu. Reanna kızaran yanaklara gülümseyerek baktı sonra kafasını eğerek raporları gözden geçirdi. Caleb de boş durmuyor her bir kağıt değişiminde ayrıntılı bilgilendirmeler geçiyordu.
"Aylık değerlendirme bugün efendim" dedi Caleb ciddi bir tonda konuşmasını sonlandırırken. Reanna ayağa kalkarak kapıya doğru yürüdü.
"O halde eğitim sahasına gidelim."
Hekim Obyen'in başına pek çok korkunç şey gelmişti. Oğlunu ve karısını kaybetmiş, Sodom dan torununu alarak kaçmak zorunda kalmıştı. Tanınma ihtimaline karşın torununu kendinden uzak bir yere yerleştirmiş ve sürekli güvenliğinden endişe eder olmuştu. Aklında tek bir şey vardı. Olabildiğince para biriktirip kıtanın batısına Sodom dan olabildiğince uzağa torunuyla kaçmaktı. Ona iyi bir hayat sunmak istiyordu ama bunu gerçekleştiremeden ölecekti. Hem de bugün. Kraliyet muhafızları tarafından apar topar siyah arabaya bindirildiğinde aklından bir tek torunu geçmişti. Eğer ona bir şey olursa torunu da yaşayamazdı.
En sonunda araçtan yaka paça indirilip zindanlardan birine indirildiğinde yalvarmaya başlamıştı ama muhafızlar o yokmuş gibi davranıyor itip kakıyorlardı. En sonunda pes ederek köşeye çekilip beklemeye başladı. İnançlı biri olmamasına rağmen içinden kurucu tiranına torunu için dua etmek geliyordu. Yaşlı gözlerini ovalayarak pis yere iyice battı. Ayak sesleri duyduğunda kafasını kaldırıp parmaklıkların ardına baktı. Kendisi karanlık kısımda kalsa da gelen kişiyi apaçık gösterecek şekilde küçük pencereden ışık geliyordu. Genç bir adam çatık kaşlarla dikiliyor, masmavi gözleri ifadesiz şekilde kendisini süzüyordu. Omuzları geride ellerini arkada birleştirmişti ve çenesini kaldırmıştı. Kendinden emin ve kibirliydi. Resmi giyimine bakılırsa bir soyluydu. Arkasında ki iki muhafız ise bunu destekler nitelikteydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇKİN KRALİÇE
Historical FictionGözleri soluk beyaz tende ve rengini yitiren kızıl saçlarda dolandı. Zayıf bedeni göğsüne çekerken gözyaşları haykırışlarıyla karıştı ve geçtiği her yeri yaktı. İmparatorluğu huzurlu bir güne uyandırmış olsa da kendi sonsuz bir karanlığa ve acıya gö...