Reanna... düşüyordu. Ya da düştüğünü hissediyordu. Ruhu bu puslu anı da asılı kaldı.
Antlaşma tamamlandı Reanna. Yaşam seninle tekrar buluşturulacak ve dileklerini gerçekleştirmek için fırsatın olacak. Sis dağılmaya başlarken anıdaki kadının gülümseyen yüzü de sonsuzlukta uçup gitti.
Ölümün kemikli eli bir kez daha yakaladığında seni, bırakmayacak. Şimdi uyanma vakti.
Reanna düşmeye başladı düştü ve düştü. Ne olduğunu bilmeden kafa karışıklığıyla düştü ve vücudu ani bir sarsıntıyla kendine gelirken anlamsız bakışları açıldı.
Düzensiz ve 3. Sınıf bir at arabasında oturuyordu. Arabanın tahta oturakları yerin tüm sarsıntılarını hissetmesine neden oluyor her sarsıntı da cama çarpan başı ağrıyordu. Gözleri anın şokuyla açılırken yerinden doğrulmaya başladı. Üstünden boğa sürüsü geçmiş gibi tüm vücudu kırılıp dökülüyordu.
Şaşkınlıkla etrafına baktı ve yalnız olmadığını gördü. Genç bir kadın sürekli ağlayan bebeğini susturmaya çalışıyordu. Bebek öyle bir ağlıyordu ki kıpkırmızı olmuştu. Buğulu gözlerini kırpıştırdı. Eli kalbine doğru gitti ve kavradı. En son hatırladığı şey kalbinden yaralandığıydı. Vücudunu yokladı hızlıca. Ciğerleri her bir nefes de şişiyor, kalbi ritmik atışlarla belli belirsiz kendini gösteriyordu.
Gözleri tekrar bebeğe ardından kadına kaydı. "Burası da neresi" derken buldu kendini. Çatallı sesi rahatsız ediciydi. Kadın bebeğinden kafasını kaldırarak şüpheli bakışlarla genç kadını süzdü.
"Başkent" kısa ve öz bu cevap reannayı ancak bu kadar afallatabilirdi.
Yerinden doğrularak hızla siyah perdeyi araladı. Günlük güneşlik sabahın, meydanı göz alıcı rengine boyadığını gördü. Tezgahlar envai çeşit sebze meyveyle doluydu. Takılar ışıkta parlıyor renkli illüzyonlara neden oluyordu. Çocuklar oyuncaklarıyla etrafta koşuşturuyor kahkahaları meydanı neşeli bir gürültüyle dolduruyordu. At arabaları gelip geçiyor halk şenliğin keyfini çıkarıyordu. Evleri süsleyen çiçekler ise etrafa mis kokular salıyordu.
Şehri en son ne zaman böyle gördüğünü hatırlamıyordu bile. Sanki yıkım hiç uğramamış gibiydi buraya. Yüzünde şaşkınlık ama memnuniyet dolu bir gülümseme oluşurken hızla geri çekildi. Biraz daha küçük olan beyaz elleri yarasızdı. Üstünde kızıl ay'a katılmadan önce daima giydiği siyah üniforması vardı. Daha açık renkte olan saçları ise omuzlarına dökülüyor varlığını bir nebze de olsa hatırlatıyordu.
"Hangi yıldayız" kadın rahatsız olduğunu belli edercesine kıpırdandı. Anlam veremediği bu yolculuğu bitirmek istercesine sabırsızdı.
"347 güneş yılı"
Reannanın ağzından şaşkınlık dolu bir nida çıkarken elleriyle yüzünü kapattı. 7 yıl öncesine geri dönmüştü.
20 yaşına.
İmparatorla ve prenslerle tanıştığı büyük savaşın sadece 1 yıl kadar önünde olduğu yaşına geri dönmüştü. Askeri sınav bir hafta içinde gerçekleştirilecekti ve kızıl ay'a kabul edilecekti.
Elleri birbiriyle buluşurken gerginliği tüm vücudundan taşıyordu ama bir yandan da içinde bir rahatlama vardı. Geleceği bir kez yaşamıştı ve ne olacağını gayet iyi biliyordu. Bu sefer tüm kötü sonuçları değiştirebilir savaşa engel olabilirdi. Trajedinin bir kez daha yaşanmaması reanna'nın elindeydi ve bunu ne olursa olsun engelleyecekti. Canını ortaya koysa bile.
Hanın kapısından girdiği an tanıdık hatıralar su yüzüne çıktı. Geniş bir alana yayılan masalar insanlarla dolup taşıyordu. Mutfakta fokurdayan çorbanın kokusu havaya yayılıyor, tokuşturulan içkilerin çınlayışları gürültülü konuşmalara karışıyordu. Kapının girişini kapattığını homurdanmalardan anlayınca köşeye çekildi. Hala kanlı canlı yaşadığına inanamıyor, yeniden bahşedilen hayata sevinse mi yoksa tekrar yaşanabilecek trajedileri düşünürken çıldırsa mı bilemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇKİN KRALİÇE
Historische fictieGözleri soluk beyaz tende ve rengini yitiren kızıl saçlarda dolandı. Zayıf bedeni göğsüne çekerken gözyaşları haykırışlarıyla karıştı ve geçtiği her yeri yaktı. İmparatorluğu huzurlu bir güne uyandırmış olsa da kendi sonsuz bir karanlığa ve acıya gö...