Büyük çınar ağacı Prensin sarayının bahçesindeki en büyük ağaçtı. Boyu sarayın çatısına kadar uzanıyor, dalları kudretle göğe yükseliyordu. Reanna ise bu dallardan birine tünemişti ve prensin odasını gözlüyordu. Balkonuna yansıyan gölgelerden iki kişi oldukları anlaşılıyordu. Yardımcısı Arnold olabileceğini düşündü çünkü Alastair uyumadan önce yarın ki programının üstünden geçerdi her daim. Derin bir nefes alırken geriye yaslanmaya çalıştı. Şimdiden morardığını hissettiği sırtı acıyla kasıldı. Acı dolu inlemeyle tekrar doğruldu. Pervasızlığını yine dizginleyememiş ve sessiz sedasız halletmesi gereken işi darmaduman etmişti. Şimdi işler daha da sarpa saracaktı. Aşikar olduklarını düşünen soylular kanıtları yok edecekler ve daha dikkatli olacaklardı.
Tekrar derin bir nefes alan Reanna hareketlenmeyle kafasını çevirdi. Şimdi odada tek bir gölge dolanıyordu ve görünüşe göre Alastairdi. Balkonun kapıları açık olmalıydı çünkü rüzgarla beraber hafif hafif dalgalanan beyaz perde içeriyi gösterecek kadar aralanıyordu. Dalın ucuna gelerek beyaz mermer balkona atladı. Yavaşça doğrulurken içeriden hiç ses gelmemesi dikkatini çekti. Tedbiri elden bırakmayarak hançerini çekti ve usulca içeriye adım attı.
Boğazına dayanan kılıcın ucuna şaşırmayarak Alastair'e döndü. Kararan yüzü gergin, öfkeyle koyulaşan mavi gözleri dikkatliydi. Darmadağınık siyah saçları karanlıkta zar zor seçiliyor, beyaz gömleğinin açık yakasından göğsü inip kalkıyordu. Ters bir hareketinde kafasından olacağını bildiğinden sakince konuştu.
"Size yeni kanıtlar getirdim majesteleri" demekle yetindi. Kaşlarının çatıldığını ve merakla onu süzdüğünü gördü.
"Sana güvenmiyorum" dedi keskin bir sesle inanmayarak. Kılıcı sıcak kanın süzüldüğünü hissettirecek kadar boynuna daha da battı. Aniden hançerini Alastair'in arkasında ki muma savurdu. Duvara saplanan hançerin rüzgarı mumu söndürdü.
"İnan bana seni öldürecek olsaydım ruhun bile duymazdı." Daha da loşlaşan ortamda karanlıkta kalan Alastair'e baktı. Sessizleşmişti. "Şimdi izin verirseniz majesteleri size vermem gereken önemli bir şey var." Kısa süre sonra inen kılıç, Reanna'nın tam dönerek prense bakmasına neden oldu. Prens kılıcını indirmiş ölümcül bir zarafetle yanına geliyordu. Önüne gelip durduğunda beyaz ay ışığının yüzünün yarısında yansıdığını gördü. İfadesiz suratı bir şeyleri ele vermese de gözlerinin merakla kavrulduğunu görebiliyordu. Beyaz teni daha da solgunlaşmış gibiydi ve gözlerinin altında mor halkalar vardı. En son ne zaman uyuduğunu Tanrı bilirdi.
"Bana ne vereceksin?" diye sordu Alastair soğuk sert bir sesle. Reanna keskin bakışlarının altında pelerinin içine uzanarak kağıtları çıkardı.
"Ticaret loncası aslında bir kara para aklama yeri. Burada hangi soyluların yolsuzluk yaptığını gösteren belgeler var." Alastair'in uzun kemikli eli kağıtları kavrayarak hırsla çekti. Duyduklarına şaşırmış olmalıydı. O inceleye dursun Reanna sakin bir sesle devam etti.
"Ayrıca köle ticareti de yapılıyor." Alastair kafasını aniden kaldırıp Reanna'ya baktı. Gözleri buluşurken öfkenin akın akın içine aktığını hissetti. Duyduklarına karşı bir öfkenin.
Reanna onun gözlerine bakmayı özlediğini fark etti aniden. Kalbi hızla çarpıyor, onun sıcacık baktığı zamanlar zihninde canlanıyordu. Ona eski zamanlardaki gibi sarılmak istedi. Ağlayarak her şeyi anlatmak, sırtının sıvazlanmasını istedi. İçindeki boşluğu, yalnızlığı ancak onun dostluğu doldurabilirdi. En son gördüğü kederli yüzü gelince aklına gözlerini kırpıştırdı. Alastair'in bakışları yumuşamış ve saf bir merakla bakıyordu şimdi. Sonra gözlerinin şaşkınlıkla büyümesini izledi. Gözlerinin dolduğunu görmüş olmalıydı. Hemen gözlerini kaçırarak dışarıya, ağaca baktı. Usul usul esen rüzgarın akmaya hazır yaşlarını kurutmasını diledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇKİN KRALİÇE
Tarihi KurguGözleri soluk beyaz tende ve rengini yitiren kızıl saçlarda dolandı. Zayıf bedeni göğsüne çekerken gözyaşları haykırışlarıyla karıştı ve geçtiği her yeri yaktı. İmparatorluğu huzurlu bir güne uyandırmış olsa da kendi sonsuz bir karanlığa ve acıya gö...