Reanna kendine tahsis edilen odaya geçtiğinde hemen pencere önünde olup sadece iki çekmecesi bulunan koyu ahşap masanın sandalyesini çekerek oturdu. Yumuşak oturağı gergin kaslarının bir nebze de olsun rahatlamasına yol açtı. Derin nefesler alıp verirken yaraları büyük bir yangıyla sızlamaya başladı.
İnanamıyordu sonunda kızıl ay da bir rütbe sahibi olmuştu. Gerçi hala yüksek makamlı kişilere tanıtılamıyordu ama kızıl ayın komutanının gözüne girdiğini ve yardımcısı olarak pek çok bilgi akışının kendine de sağlanacağının kanaatindeydi.
Derin bir iç çekerek tek kişilik yatağına baktı. Pek rahat gözükmese de yine de Reanna'nın gözüne şu an için en yumuşak şey gibi gözüküyordu. Ayağa kalkarak kapıdan çıkmaya zorladı kendini. İlk iş olarak hana gitmeli ve eşyalarını alarak kendini orduya kayıt ettirmeliydi sonrasına bakacaktı ama ondan önce gittikçe artan sızılarını tedavi ettirmeliydi.
Sargının altına elini sokup kaşımamak için kendini zor tuttu Reanna. Doktor asık bir suratla yaralarını üstün körü incelemiş ve sanki bunu hep yapıyormuş gibi bakmadan masasından ilacı alıp sürüvermişti. Eğer Reanna bitkiler konusunda bu kadar bilgili olmasaydı ona güvenebileceğini sanmıyordu. Ama neyse ki adaçayı özütünün keskin kokusu doğru ilaç olduğunu söylüyordu.
Odasına tekrar geldiğinde hava kararmıştı. Çantasını bir köşeye koyarak küçük odasında hemen bir mum buldu ve yaktı. Odasını az da olsa aydınlatıyordu ve bu Reanna'nın yapacağı şey için gayet makuldü. Hızlıca siyah deri kaplı küçük defteri çıkardı ve sadece kendisinin anlayabileceği bir şifreleme kullandığı notları çatık kaşlarla okudu.
Tarihlerin yanına yazılan birkaç kelime fazla can alıcıydı. Hızlıca defteri kapattı ve duvarın dibine giderek çömeldi. Cebinden çıkardığı keskin ince uçlu hançerle kolayca küçük tahta parçasını kaldırdı ve kendine küçük bir alan yarattı. Defterini ve keseyi oraya koyarak üstünü örttü. Doğrulup pencereye doğru yürüyerek dışarıya baktı. Odası tam olarak topraklı antrenman alanına bakıyordu. Ay ışığında kör uçlu kılıçlar parlıyor, hırpalanmış tahta mankenler rüzgarda hafifçe sallanıyordu. Alan boş olsa da yemekhaneden çıkan bir grup beyaz ay erleri pek gürültücü pek kalabalıktı. Geçip gitmelerini ve yatakhaneye girişlerini izledi.
Koğuşlarla aynı hizada bulunuyordu dolayısıyla askerler her yerdeydi. Kızıl, beyaz iç gömlekle dolanan oğlanlar, devriye gezen askerlerle pek kalabalıktı avlu. Gecenin ilerleyen saatlerinde herkes uykudayken ve sadece birkaç devriye nöbeti kaldığında çıkmaya karar vererek usulca çekildi pencereden.
Bacaklarına hançerlerini bağladı. Belindeki küçük keseye sis bombalarını, kemerine ise zehirli iğnelerini yerleştirdi. Son olarak kılıcını beline takarken tüm bunları gizleyen bir pelerin giydi. Maskeyi yüzüne çekerken karanlıkta bir gölge gibiydi adeta.
Çok iyi bildiği yere koşarak giderken kulakları bir tazının kulakları gibi dikiliydi. Herhangi bir ses duysa saklanacaktı ama birkaç baykuş ötüşünden ve böceklerin sesinden başka bir şey duymadı.
Askeriyeyi terk edip şehrin dar sokaklarına yol alırken bir kez bile dönüp arkasına bakmadı. Başkentin bu kısmı tam da hatırladığı gibiydi. Kokuşmuş, pis ve dar. Genelevleri, kumarhaneleri hızlıca geçti. Alçak çatılı bir evin üstüne çıkarak sokağa tepeden baktı. Gözleri her yeri tarıyor, gözüne çarpan her detaya bir kez daha bakıyordu. Çatıların üstünde koşmaya başladı. Sarhoşların göremeyeceği kadar karanlıkta, gürültülü şuh kahkahalardan duyulamayacak adımlarla ilerliyordu.
Köhne yapıyı gördüğünde eğildi ve girişini gözlemeye başladı. Sokağın sonunda bulunuyordu. Tek katlıydı ve küf neredeyse tüm eve yayılmıştı. Küçük bakımsız bir bahçesi yetersiz ışıklandırmayla aydınlatılmıştı. İki odalı camından tek birinde ışık huzmesi dışarı yayılıyordu ve sadece dikkatli bakan biri bunu görebilirdi. Reanna kıpırdamadan bir müddet bekledi. Sonra uzun bekleyişi nihayet meyvesini verdi. Bu kısma doğru gelen düşük omuzlu bir adam vardı. Pejmürde görünüşlü, küçük boyluydu. Yüzünü gizleyecek bir şapka kullanmıştı. Reanna yüzünü göremese de kim olduğunu gayet iyi biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇKİN KRALİÇE
Ficção HistóricaGözleri soluk beyaz tende ve rengini yitiren kızıl saçlarda dolandı. Zayıf bedeni göğsüne çekerken gözyaşları haykırışlarıyla karıştı ve geçtiği her yeri yaktı. İmparatorluğu huzurlu bir güne uyandırmış olsa da kendi sonsuz bir karanlığa ve acıya gö...