15

265 27 6
                                    

EsraAlan5 bu bölümü sana ithaf etmek istiyorum. Okuduğun ve beğenilerin için teşekkür ederim 😏

Alastair öfkeli bir şekilde odasından çıktığında Arnold içinden Tanrı'ya bugünün iyi geçmesi için dua etti. Prens'in dalgın bakışları öfkeli, kaşları çatıktı. Ağzını bıçak açmadan ana saraya doğru ilerlemeye başlamıştı. Onu bu denli neyin öfkelendirdiğini merak etse de bir şey sormadı çünkü prensin ruh halini okumakta öyle ustalaşmıştı ki kafasının uçurulmaması için gereken zamanı öngörebiliyordu. Kralın ana odasına geldiklerinde Prens ona beklemesini söyleyerek içeri girdi.

Alastair, babasını kıtanın haritasının işlendiği masaya bakarken buldu. Düşünceli bilge bakışları usul usul kabartmalarda dolanıyor, arada bir kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Oğlunun geldiğini görünce içten bir gülümsemeyle bakarak yanına yaklaşmasını işaret etti.

"Baba" dedi sert bir sesle. Sadece yalnız olduklarında ona böyle hitap edebiliyordu. "Sana bir şey bildirmeliyim." Kral oğlunun bu gergin tavırlarını kaşlarını çatarak izledi. Meraklı gözlere, ifadesiz bakışlarla bakarak sakince konuştu. "Dün gece Ethnes Kraliçesi ve prensini sarayıma getirdim."

Kralın yüzü anında ciddileşerek kasıldı. Hafif bir şaşkınlıkta okunuyordu. Babasının soru sormasını beklemeden seri şekilde konuştu. "Loncanın yasak olduğu halde insan ticareti yaptığını kanıtlarıyla beraber bildirmiştim. Kraliçe ve prens ise bu tacirlerin eline düşerek açık arttırma da satılmak üzere hapsedilmişlerdi. Onları sarayımın batı kanadına yerleştirdim. İki adamım ve bir hizmetçi dışında varlıklarından kimse haberdar değil." Kral masanın arkasından çıkarak ağır adımlarla oğluna doğru yürüdü.

"Aklındaki nedir?" dedi bariz bir merakla. Alastair kararsız kalarak suskunluğunu korudu. O kadının söylediklerini birebir söylemek istese de babasının olanları öğrendikten sonra bu kadar pervasız davranmasına kızacağını biliyordu. Yine de bir şey saklamamalıydı çünkü dürüstlük ve erdem varlığının temelini oluşturan iki kavramdı.

Derin bir nefes alarak ilk karşılaşmalarından itibaren olanları anlatmaya başladı. Kral tahmin ettiği gibi sinirli görünüyordu ama ilgisini de çekmiş görünüyordu. Babasının zekaya ne kadar takıntılı olduğunu bildiğinden bilhassa planları 'onun' yaptığını söyledi. Konuşmasını bitirdiğinde babasının sakalını sıvazladığını bir yandan da düşünceli bakışlarını yüzünde dolandırdığını gördü.

"Üsteğmen Reanna dan şüphelendiğini söyledin. Kanıtın var mı?" gür sesi meraklıydı.

"Hayır" dedi Alastair sakin bir sesle. Şüphe ve bilmemek öfkesinin temel sebebiydi. Dün söyledikleri aklına gelince bir yerde haklı olduğunu bilmek canını sıkıyordu. O alev alev gözlere baktığında kararlılıktan ve dürüstlükten başka bir şey görmemişti. Ona inanmak istese de tamamen güvenemiyordu. Şüphesi kimliğini bırak yüzünü bile bilmediği birisine güvenmeyi ahmaklık olarak nitelendiriyordu. Haklı olduğu su götürmez bir gerçekti. Tahta giden yol kanlıydı ve düşmanlarının bu süreçte hangi oyunları çevirdiğini yalnız şeytanları bilirdi. Öte yandan kimliğini bilmesinin yolunun ona güvenmekten geçtiğini de biliyordu. Döngünün içinde hapsolmuştu.

"O halde İçgüdüne güveniyorsun."

"Evet" Kral gülümseyerek oğlunun omzuna elini koydu.

"Oluru olmayan bir olayda bile içgüdün seni uyarıyorsa temkinli olman gerekir." Alastair kaşlarını düşünceyle çatarak kafasını hafifçe salladı. Kral elini indirdi. "Açıkçası üsteğmenin benim de dikkatimi çektiğini söylemeliyim. Gözün üstünde olsun. " Büyük çalışma masasına giderek belgeleri kilitli bölmeden çıkardı. Alastair de onu takip ederek masaya koyduğu belgelere baktı. Hain Edward'ın itirafı ve yolsuzluk yapan soyluların listesiydi.

SEÇKİN KRALİÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin