Taricane bu bölümü sana ithaf etmek istiyorum. Güzel yorumların ve beğenilerin için teşekkür ederim 😻
Uyarı: Bu bölümde t*cizden bahsedilmekte tetikleyici unsurlar bulunmaktadır.
Keyifli okumalar...
Hawke, on kardeşten yedincisiydi. Siyah saçları, kahve gözleriyle herkes gibi sıradandı. Köhne, küf kokulu iki odalı bir ev de yaşarlar her gün yemek için ağır işlerde çalışırlardı. Babaları ayyaş bir adam, anneleri ise umursamaz bir kadındı. Hatıralarında annesi hep asık surat, kızgın ve memnuniyetsiz ifadesiyle var olurdu. Hoş o da artık silinmek üzereydi zihninden. Kardeşlerini ise hiç hatırlamıyordu artık.
Küçük yaşta saraya satılmış ve hamallık yapar olmuştu. Ancak uyumaya vakti oluyor, küçücük boyuna bakılmadan ağır işler yükleniyordu. En azından bu halinden mutluydu çünkü ne kadar yorgun olursa olsun kendi yatağına sırtı pek karnı tok giriyordu. Zamanla ise utana sıkıla hayal kurmayı öğrenmişti. Hala çekiniyor kimseye düşüncelerinden özgürce bahsedemiyordu çünkü hayal kurmanın karın doyurmadığını öğretmişlerdi ona. Ama yine de umut ediyordu bir gün onun da kızıl ay askeri olacağını.
Kızıl erlerin talimlerini gördüğü her seferde gözleri parlayarak izler, ayakları çivilenmişçesine olduğu yerde kalakalırdı. Parlak kılıçları göğe salladığını hayal eder, rakibiyle kapışmanın hayali bile kanını kaynatırdı. Gide gele eğitimden sorumlu olan şövalye de onu fark etmiş ve eğitimini üstlenmişti. İşlerinin yanında kılıç eğitimi de alıyor, günlük birkaç saat uyusa bile hedefinden vazgeçmiyordu. Azimli, çalışkan ve istekliydi. Güçlü kızıl erlerden biri olacağına hatta günün birinde komutan olacağına da inanıyordu. Lakin bu kendine olan öz güveni heyecanla girdiği sınavda kızıl leydiyi görmesiyle yerle bir oldu.
Kızıl saçlı leydi sınav alanındaki bir avuç leydiden sadece biriydi. İlk dikkatini çeken sımsıkı topladığı alev gibi saçlarıydı. Asıl onu büyüleyen şey ise ilk sınavda gösterdiği güç gösterisiydi. Dakikalar içerisinde kendisinin kaç katı olan adamı yere sermiş ve silahını ustalıkla alıvermişti. Sahada ki çoğu kişi sınavı bırakmış ve onu izlemişti. Hawke da onlardan biriydi. Hayran olmamak elde değildi elbette ama onu asıl etkileyen şey son sınavda gösterdiği akıllılığı ve cesaretiydi. Panikleyen insanları bir araya kısa sürede toplayabilmiş, hemen örgütlemişti. Sonra Hawke'a döndürdüğü sert gözleriyle gözcü kulesine çıkmasını emretmişti. O an onu sorgulamamış hemen istediğini yapmak için sorgusuz sualsiz harekete geçmişti. Kendini savaş meydanında komutandan emir alan bir er gibi hissetmiş, içi cesaretle doluvermişti.
Leydinin gözü pek tavırlarıyla duvarın üstünde koştuğunu gördüğünde ise hayranlıkla bakakalmış, işte o an kendi içinde onun akıl hocası olmasını istemişti. Bu nedenle çok çalışmış ve üsteğmenin gözüne girmek için varını yoğunu ortaya koymuştu.
Şimdi ise onun bölüğünde en iyilerden biriydi. Bu gizli göreve seçildiğinde oldukça gururlanmış, işini titizlikle yürütmüştü.
Küçük taşlı yolda at arabasını yavaşça ilerleterek arka beyaz kapının önünde durdu. Ön bahçeye bağlı olan bu gösterişsiz küçük avlu ana kapıdan uzak sol tarafta kalıyordu. Çimlerden başka bir yeşillik olmadığı gibi sıvasız taş duvarlarda binanın bir hayli eski olduğunu gösteriyordu. Girişteki muhafız onu buraya yönlendirdiğine göre hizmetlilerin girişi olmalı diye düşündü. Arabadan inerek üsteğmeni beklemeye başladı. Tam vaktinde geldiğinden teğmeninde onu bekleteceğini düşünmüyordu. Gerginlikle dikilirken heyecanı sabırsızca ayağını yere vurmasına neden oluyordu.
Dün gece ona çok gizli bir bilgi getireceğine dair mesajı iletmişti. Elbette ki çok büyük bir av yakalamış, Alacurd'a büyük bir darbe indirmek için sabırsızca bekler olmuştu. En sonunda üsteğmen göründüğünde kıpırdanıp durmayı bırakarak selam durmaktan son an da vazgeçti. Sırf basit bir selamlamadan bile görevi tehlikeye girebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇKİN KRALİÇE
Исторические романыGözleri soluk beyaz tende ve rengini yitiren kızıl saçlarda dolandı. Zayıf bedeni göğsüne çekerken gözyaşları haykırışlarıyla karıştı ve geçtiği her yeri yaktı. İmparatorluğu huzurlu bir güne uyandırmış olsa da kendi sonsuz bir karanlığa ve acıya gö...