İmparatorluk başkenti inanılmaz bir sesle gümbürdüyordu. Zafer kutlamaları için başkente gelen insan sayısı bir hayli artmış bunun sonucunda da kutlamalar daha neşeli hale gelmişti. İnsanlar büyük bir heyecanla başkentin girişinden imparatorluk sarayına kadar yolun iki kenarında birikmişler alayın gelmesini bekliyorlardı. Ellerinde salladıkları bayraklar kızgın güneşin altında parlıyor göz kamaştırıyordu. Her yere asılan renkli süslemeler ve boyanan duvarlar bu zafere şehrin bile can bulup sevindiğini gösteriyordu. Lakin bu sadece gözüken tarafıydı asıl karanlık kısmı orduya katılan oğulları, babaları ve eşleri için umut dolu bir bekleyiş içinde olan halktı. Her ne kadar savaş meydanında ölmek bir şeref olsa da canlı olarak dönmeleri için tanrıya dua ediyorlardı.
Bu uzun bekleyiş imparatorluğun marşıyla kesildi. Alayın sesi gittikçe yaklaşırken marşın nameleri daha da bir yükseliyor halkı daha çok coşturuyordu. Beyaz Ay alayının gözükmesiyle insanlar sevinç çığlıkları attılar. Atın üstünde ki 3 genç general oldukça ulu gözüküyorlardı. Altın şeritlerle kaplı beyaz zırhları imparatorluğun parlak güneşini gururla gözler önüne seriyor arkalarından dalgalanan beyaz pelerinleri geniş omuzlarından dökülüyordu. En önde saraya giren Beyaz atın görkemi binicisi gibi arşa değiyordu. Eli havada ve halkının selamlıyor yakışıklı yüzüne kondurduğu parlak gülümsemesi kendine güvenini gösteriyordu. Veliaht prensin bu hareketleri halkı daha çok heyecanlandırırken alayın üzerine bunu kanıtlarcasına çiçekler yağmaya başladı. Ama beyaz ay alayını takip eden kırmızı ay alayı için bu durum geçersizdi.
Onlar geldiğinde aynı coşku yerini fısıldaşmalara ve gerginliğe bırakmıştı. Kırmızı ay alayının bu kadar korkulmasının asıl sebebi en acımasız savaşçıların burada bulunmasıydı elbette. Oldukça nadir gözüken kanlı ay gibi nadir usta yeteneklere sahip olanlar bu alayda bir ölüm makinesi olarak yetiştirilirdi. Çünkü halkın inancına göre ay tanrıçası bu çocuklarını özel olarak seçerdi.
Gecenin çocukları olarak.
Hatta o kadar çok efsane türemişti ki bunlardan biri onlardan birinin gözlerine bakarsanız gözlerinden kan gelerek öleceğinizdi. Bu yüzden bırakın onlara tezahürat yapmayı bakamıyorlardı bile. Bunun yerine tüm desteklerini güneşin çocuklarına veriyorlardı.
Kırmızı alay, siyah zırhlarının üstünde ışıldayan kanlı ayla oldukça erişilmez gözüküyorlardı Özellikle kanlı ayın rengi gibi saçları olan Reanna Ulbercht. Nam-ı diğer Kızıl Ay Leydisi. Simsiyah göz kamaştıran atı yeri dövüyor arkasında dalgalanan kırmızı pelerini başındaki alayına rehberlik ediyordu. Orduda ki en yüksek rütbeli generallerden biri olması ise hayran olunacak güzelliğini halkın gözünde korkulacak hale getiriyordu.
Savaş meydanında durdurulamayan gücü ve adım attığı her yeri kana boyaması ona bu ismi getirmişti. Keskin zekası ve gücüyle imparatorun gözünde oldukça değerli bir kuldu. Elbette asiller arasında da genç yaşında elde etmiş olduğu başarılar onu saygı duyulan bir konuma sokmuştu. Astlarının gözünde ise kızıl ay leydisi bir kurtarıcıydı. Her zaman onlarla omuz omuza savaşır kendi hayatını yok sayarak alayında ki her bir asker için canını ortaya koyardı. Aynı şeyi komutanları için yapacak olan şövalyeleri ise gözleri pekti. Tıpkı Reanna'nın arkasından gelen 2 komutan gibi. Gözleri liderlerinde olsa da herhangi bir yerden gelebilecek tehlikelere karşı tetikteydiler.
Fısıltıları bıçak gibi kesen bir ağlayış reanna'yı duraksattı. Atının önüne düşen küçük erkek çocuğu kocaman ıslak gözlerle bakıyor avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Kimse hareket etmedi çocuğu almak için bile yeltenmediler. Nefes almaya bile cüret etmeden ne olacağını bekliyorlardı.
Reanna çocuğa tepeden baktı. Üstü başı kir içinde ve bazı yerleri yaralıydı. Baştan savma kesilen siyah saçları ise keçeleşmişti. 3 4 yaşnda gibi gösterse de daha büyük olduğunu tahmin ediyordu. Büyük ihtimal yetersiz beslenme ve istismar onu böyle gösteriyordu. Yıllarca savaş meydanında gördüğü yıkımın en büyük acısını çeken çocuklardı. Ailesi ölen çocukların ne koşullarda yaşadığını öldüğünü bire bir görmüştü ve çoğu onun suçuydu. Kalbi daha da ezilirken yoldaşı Eustundan indi. Çevresinde olup bitenleri umursamadı ne fısıldaşmaları tek düşünebildiği belki de tanrının onu affedebilmesi için önüne bir sebep sunduğuydu. Ölen her bir çocuğun günahına karşılık olarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇKİN KRALİÇE
Ficción históricaGözleri soluk beyaz tende ve rengini yitiren kızıl saçlarda dolandı. Zayıf bedeni göğsüne çekerken gözyaşları haykırışlarıyla karıştı ve geçtiği her yeri yaktı. İmparatorluğu huzurlu bir güne uyandırmış olsa da kendi sonsuz bir karanlığa ve acıya gö...