24

174 23 17
                                    

mellllifluousin bu bölümü sana ithaf etmek istiyorum. Beğenilerin ve güzel yorumların için teşekkür ederim 🥰

Kelain malikanesi çok gösterişli ve lükstü. Ana girişin devasa kapısı menekşeden ve el işçiliğiyle oymalıydı. Taş duvarları süsleyen altın şamdanlar, nadide tablolar, kürk halılar ve daha niceleri. Ama en güzel yeri malikanenin en büyük vitraylı penceresiydi. Bir tablo gibiydi adeta. Renkli camlara işlenen melekler ortadaki tepesinde güneş olan varlığa ilahi söylüyorlardı. Minik beyaz eller ona doğru uzanmıştı ve kanatları sonuna kadar açıktı. Renkli çiçekler yanlarından tepelerinden fışkırıyor masumiyete renk katıyordu. Ama en güzel yanı ışık vurduğunda ruhsuz taş evin renkli bir şölene dönüşmesiydi.

Sophiayı da büyüleyen tam olarak buydu işte. Ellerini uzatmak parlak maviliklerden birini avucuna hapsetmek istedi ama Bay Lennon'ın homurdanması ilgisine anında ket vurarak büyülü güzellikten gözlerini çekmesine neden oldu. Bay Lennon, efendinin odasından çıktıklarından beri söyleniyor söyleniyordu. Malikanenin kurallarından bahsediyor uyulmadığı takdirde cezaları şişinerek anlatıyordu. Ki bu konuda ne kadar katı olduğu karşılaştıkları hizmetçilerin onu görmesiyle korkup sinmesini kanıtlar nitelikteydi. Sophia gözlerdeki o korkuyu her gördüğünde daha çok öfkeleniyor, Kelainden sonra kahyayı da cezalandıracağına dair onlar duymasa da söz veriyordu.

Malikanenin sol kanadına geçtiklerinde ana giriş ve ana odaların olduğu sağ kanat kadar iyi olmadığını gördüler. Çalışanların odaları, mutfak ve temizlik alanı burada bulunuyor, tabiri caizse tüm işler buradan yürütülüyordu. Küçük ardiye odasına geldiklerinde kahya ellerine formalarını tutuşturmuş, yapacakları işi sanki daha önce birkaç kez bahsetmemiş gibi tekrar anlatmıştı. Sophia sağ kanadın temizliğinden sorumlu olacaktı. Andrew ise ahırlara gönderilip atlarla ilgilenecek yeri geldiğinde de taşımacılıktan sorumlu olacaktı. Sophia'ya öyle geliyordu ki ikisini de birbirlerinden olabildiğince uzağa görevlendirmişlerdi. Andrew de bunu fark etmiş ona bakmıştı. Gözlerinde öfke kadar endişede okunuyordu bir kez daha. Sophia içten içe biliyordu ki bu duyguların çalışacağı yerle alakası yoktu. Yalnız olacağından dolayı Sophia'nın başına bir şey gelmesinden korkuyordu. Ona içten bir gülümseme attı. Dışarıdan bakıldığında kocasına safça bakan bir kadın gibi görünebilirdi ama aslında ona dün geceki konuşmalarını hatırlatmak istemişti. Andrew bunu anlayabilecek kadar zekiydi. Bu yüzden bıkkınlıkla iç çekmiş ve görünmeyecek kadar küçük bir hareketle kafasını sallamıştı. Andrew'i dizginleyen bir diğer şey vardı ki o da geceleri buluşabilecek olmalarıydı.

Kahya aralarındaki bu bakışmaya genç çiftin birbirleriyle vedalaşamamasına bağlamış yine homurdanmıştı.

"Sophia git ve Clara'yı bul o sana ne yapacağını söyleyecektir." Sonra Andrew'e hoşnutsuz bir bakış atarak ağzının içinden geveledi. "Sen de benimle geliyorsun" diyerek arkasını dönüp dün gece geldikleri kapıdan çıktı. Andrew ise son kez Sophia'ya bakıp 'dikkatli ol' diye fısıldadı ve sonra Sophia'nın tepkisine bakmadan o da kapıdan çıkıp gitti.

Clara hastalıklı denebilecek kadar soluk bir tene, canlılığını yitirmiş siyah saçlara sahip bir kızdı. Sımsıkı topladığı saçları gergin yüzünü daha germiş gibiydi ve dudaklarını sımsıkı kapatmaktan ince çizgi halini almıştı. O da Anna gibi gözlerinin içine bakamıyor, sürekli kaçırıyordu. Bu da Sophia'yı daha da meraklandırıyor, olanları gün yüzüne çıkarmak için sabırsızlanıyordu.

Clara ona sağ kanadın ikinci katındaki misafir odalarını temizlemesini söyleyip acelesi varmış gibi kaçmıştı. Oldukça fazla hizmetçi olmasına rağmen bu katta sadece bir ikisine rastlamış, onlarda onu görmezlikten gelmişlerdi. Açıkçası bu Sophia'nın işine gelirdi çünkü ne kadar az gözlenecek göz varsa o kadar rahat hareket edebilirdi. Clara gittikten kısa süre odadan çıkarak koridorlardaki diğer odalara bakmaya başladı. Her bir oda aynı şekilde döşenmiş hiçbir masraftan kaçınılmamıştı. Koridorda her biri yere kadar uzanan pencerelerin kenarında pahalı olduğu belli olan vazolar bulunuyor, gümüş şamdanlar kör edecek kadar parlıyordu. Odaları ve koridoru kaplayan kırmızı halılar ses geçirmeyecek kadar adımları yumuşatıyordu. Ayaklarını yere belli şiddetlerde vurmuş, her seferinde tok sesi duymayı beklemişti ama çıt bile çıkmamıştı.

SEÇKİN KRALİÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin