Yeni bölümle merhaba cağnımm okuyucularım.
Uyarı: Şiddet, kan ve acı içermektedir.
Keyifli okumalar...
Alastair Reanna'nın hançeri çıkardığını görmüş ama engelleyemeden fırlatmasına şahit olmuştu. Kızı ilk gördüğü andan itibaren kendini aşikar etmemek için zor tuttuğunu biliyordu. Biraz daha zamana ihtiyaçları olmasına rağmen masum birinin eziyet görmesine kendi gibi katlanamamıştı. Ona kızmıyordu. Sadece biraz fazla başları ağrıyacaktı. Derin bir iç çekerek birkaç saniye süren derin şaşkınlığı izledi ve sonra her şey bir an da oldu.
Alastair kafasını kaldırıp odayı çevreleyen astlarına baktı. Hepsinin eli kılıcında yanlarında ki Alacurd muhafızlarını bertaraf etmek üzere bekliyorlardı. Alastair kılıcını çekerek sabırsızlıklarına bir son verdi. Tüm askerler aynı an da muhafızların boyunlarını kestiler ve ortalık kan gölüne döndü. Boğazlardan fışkıran kanlar karanlık odayı boyuyor iblis katliamının en büyük kanıtını oluşturuyordu.
Soylular ise bu vahşeti dehşetli haykırışlarla katılmış ve kapıya doğru koşmaya başlamışlardı. İliklere işlenen korku ve kan kokusu elle tutulurdu. Birbirini ezerek kurtuluşa koşan soylulardan oluşan kara denize bakan Alastair askerlerinin tam planladıkları gibi girişi kapattığını gördü. Çıkmak için yalvaran haykıran yüzlere karşın askerler ketum bir ifadeyle seyrediyor, aciz günahkarları acımasızca kıskıvrak yakalıyorlardı. Şuan dışarıda da aynı durum olmalıydı. İblisler Tanrının melekleri tarafından alaşağı ediliyorlardı ve mahkeme de cehennem den bile daha büyük bir azapla karşılaşacaklardı. Alastair ise her birini yargılayacak, merhamet göstermeyecekti.
Reanna ise haykırışları ve kargaşayı umursamıyor, koşturan insanların ardında bir görünüp bir kaybolan beş lidere bakıyordu. Hepsi ayağa kalkmış ve diğerlerinin yaptığı gibi kaçmak yerine ona dönmüşlerdi. Harekete geçmiyorlar korkunç maskelerinin ardından keskin bakışlarıyla Reanna'ya bakıyorlardı. Öfkelerinin kan kokusuna karıştığını duyumsayabiliyor, loş ışığın getirdiği gölgeler sanki onlara doğru yöneliyor ve etraflarında karanlıktan bir hare oluşturuyordu.
Dişlerini kırarcasına sıktı Reanna. Kanı kaynamıştı ve dişleri taze etin tadıyla kamaşıyordu. Kalbi gümbürdüyor, vücudu ileri atılmak için can atıyordu. Onları parçalamak istiyor, boyunlarından akan kanın keskin kokusunu almak istiyordu. İntikam tüm cezbediciliği ile karşısındaydı ve Reanna bu fırsatı kaçırmayacaktı. Onları bugün burada yok edecekti.
Yavaşça yürüyerek ölü bir Alacurd muhafızından kılıcı aldı. Muhafızın gözleri sonuna kadar açık ve dehşet içindeydi. Kan tüm gövdesini boyamış ve onu yutmaya hazır gibi birikmişti. Kılıcı tutup çekti ve ağır metal kılıç eline oturdu.
Yavaşça doğrulup mutlak sona doğru yavaşça yürümeye başladı. İnsanlar yanından hızla geçiyor, bağırıyor ve ağlıyorlardı ama Reanna'nın gözü hiçbirini görmüyor, sadece beş ava odaklanıyordu. Ah bu zevk öyle yoğundu ki onu çıldırtacaktı. Kalbi arşa değiyor tüm damarlarına heyecan akıtıyordu. Haz öyle tatmin ediciydi ki dizginlediği canavarı serbest kalıp sağduyusunu yok edecekti. Sırıtmayla kıvrılan dudakları keskin dişlerini ortaya çıkardı ve dili lezzetli bir yemek yemek üzereymiş gibi dudaklarının üstünde dolandı. Arzu bir yılan gibi kıvrılıp tüm vücudunu sarmalayarak kulağına tısladı.
Öldür
Reanna'nın son sağduyusu da koptu ve canavarı serbest kaldı. Keskin dişlerini göstere göstere koşan canavar dişlerini geçirmek üzere atıldı. Kılıcını kaldırdı ve hızla ortada çarpıştılar. Liderleri değil de onun artığıyla yetiniyor olmak onu kızdırdı. O büyük avı istiyordu bu küçük sıçanlarla uğraşmayı değil. Öyle bir çarpışıyorlardı ki kılıçlardan kıvılcım çıkıyor, sert metaller her bir darbede titriyordu. Güçlüydü düşman kıvrak zekalıydı da. Hamlelerini kolayca savuşturuyor attığı yemleri yutmuyordu. Bu canavarın ilgisini çekti. Belki küçük bir sıçandan daha fazlasıydı ve onu eğlendirebilirdi. Kahkaha atmak geldi içinden. O kadar sabırsız ve açtı ki hazla seğirmek üzereydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇKİN KRALİÇE
Исторические романыGözleri soluk beyaz tende ve rengini yitiren kızıl saçlarda dolandı. Zayıf bedeni göğsüne çekerken gözyaşları haykırışlarıyla karıştı ve geçtiği her yeri yaktı. İmparatorluğu huzurlu bir güne uyandırmış olsa da kendi sonsuz bir karanlığa ve acıya gö...