xTURUNCUx bu bölümü sana ithaf etmek istiyorum. Hikayemi okuduğun ve tüm beğenilerin için teşekkürler 🫡Reanna'nın ilk düşündüğü şey 'Eğer söyledikleri doğruysa büyük bir balık yakaladığı' olduğuydu. Şüpheci bir ifadeyle sordu.
"Bunu kanıtlayabilir misin?"
Genç kadın derin dertli bir iç çekse de kafasını olumsuz anlamda salladı. "Sana kanıtlayabileceğim hiçbir şeyim yok ama şerefim üstüne yemin ederim ki kurtarıcıma yalan söylemiyorum." Sesinde pürüzsüz bir doğruluk vardı. Gözlerini ise Reannaya dikmiş keskin bir kararlılıkla bakıyordu.
Reanna ise o an için bunun doğru olabileceğini düşünüyordu. Hem olmamasına rağmen neden kraliçenin ismini verip kendini tehlikeye atsındı ki? İkna olmaya çok yatkın olsa da katıksız bir gerçeği tercih ettiğinden son bir şey yapmaya karar verdi.
"Sizi bu ülkenin veliaht prensiyle tanıştıracağım. O sizi saklar ve tüm ihtiyaçlarınızla ilgilenir." Alastair komşu krallıklardaki tüm soylu hanedanları bildiği gibi Solorusda da misafir etmişti. Bu yüzden Ethnes'in kraliçe ve prensini bileceğini düşünüyordu. Kadına bakmadan kafasında ki bir sürü düşünceyle yan odaya hekimin yanına geçti.
Hekim Obyen çantasını omzuna asmış arkasını dönüyordu ki Reanna'yı görünce yerinde sıçradı.
"Bu kadar sessiz olman gerekiyor mu?" kızgınlıkla söylendi ama sonra ne dediğini fark edip korkuyla reanna'ya baktı. Reanna bunu umursamayacak kadar dalgındı.
"Kalem ve kağıt ver bana" dedi sert bir sesle. Hekim hemen arkasını dönerek masayı karıştırdı ve küçük sarı kağıtla kısa bir kalem uzattı. Mesajı yazarken Obyen'e bakmadan "Sen çık ve tedavi etmeden de geri döneyim deme."
Obyen'in homurdanarak ağır adımlarla odadan çıktığını işitti. Çiziktirdiği notu katlayarak pencereye yöneldi. Geceyi delip geçen bir ıslık çalmasıyla büyük kanatların sesinin duyulması bir oldu. Kuzgun, keskin pençelerini kola geçirerek kondu. Simsiyah zeki bakışları sahibinin yüzüne döndü. Reanna, iliştirdiği nota iki kere vurdu. Kuzgun bunu anladığını belirtircesine kafasını eğip gagasıyla elini hafifçe ısırdı sonrada kanatlarını açarak sonsuz karanlıkta yok oldu.
Alastair o gece, yine balkona çıkmıştı. Esen rüzgarı derin derin soluyor, her bir nefeste zihni berraklaşıyordu. Gözleri beşinci kez ağaca kayınca kapattı. Bu gece gelmesini beklememeliydi ama bütün gün onu düşünmekten kendini alamamıştı. Merakını cezbediyordu. Hala dost mu düşman mı olduğuna karar verememişti ama şüpheci yanı her buluşmalarında gittikçe sönüyordu ki sadece iki kez konuşmuşlardı. Düşman olduğuna emin olduğu her seferde küçük bir kısmı istese onu zorlanmadan öldürebileceğini, getirdiği kanıtların kraliyet için çok değerli olduğunu söylüyordu. Dost olduğunu düşündüğü o kısacık sefer de ise mantığı bunun bir tiyatrodan başka bir şey olamayacağını, avucuna aldığı ilk seferde ezeceğini söylüyordu.
Alastair, doğduğundan beri soyluların içinde büyüdüğünden her türlü ikiyüzlülüğü, ihaneti öngörebiliyordu. Halis duyguların varlığını kısacık olsa bile sezebiliyordu bu yüzden. İşte aklını karıştıran da buydu tam olarak. İlk defa karşılaştıkları zaman gözlerinde ki o belli belirsiz pişmanlığı ve özlemi görmüştü. Yoğun bakışları birden o demir duvarı yıkıp geçiyor Alastair'i çepeçevre sarmalıyordu. O da kendini tanıdık hislere kaptırırken buluyordu ama nedenini anlamıyor, kavrayamıyordu. Aynı şeyi üsteğmende de yaşamıştı. Belki bu yüzden ikisinin aynı kişi olduğuna bu kadar emindi. O da ilk karşılaşmalarında Alastair'e bakarken donakalmış ve yüzü kederle çarpılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇKİN KRALİÇE
Ficción históricaGözleri soluk beyaz tende ve rengini yitiren kızıl saçlarda dolandı. Zayıf bedeni göğsüne çekerken gözyaşları haykırışlarıyla karıştı ve geçtiği her yeri yaktı. İmparatorluğu huzurlu bir güne uyandırmış olsa da kendi sonsuz bir karanlığa ve acıya gö...