Karanlığa adım attıklarında tüm olacaklara hazırlıklıydılar. Nitekim reanna haklı çıkmıştı aradıkları kişi tam karşılarında oldukça rahat bir biçimde duruyordu. Geniş alanı aydınlatan ay ışığında oturuyordu. Sanki beklemekten sıkılmış gibi siyah bir maskeyle kapalı yüzü eline yaslanmıştı. Siyah giysileri heybetli bedenini daha da ortaya çıkarmıştı. Omzuna çaprazlama bağladığı kılıçların kabzası başını geçerek göğe yükseliyordu. Bunlar gözle görülen şeyler olsa da asıl tehditvari duruşu gözlerindeydi. İki kırmızı nokta acımasızca parlıyordu. Avını gözleyen bir kurt gibi. Elini yüzünden çekerek yerinden doğruldu ve vücudunu germek için hareketler yaptı.
"Sonunda gelmiş olmanız takdire şayan" konuşurken gelen tok sesi eğleniyor gibiydi. "Gerçi seni beklemiyordum kızıl ay'ın leydisi." Gözleri reannaya kayarken yüzünde oluşan sırıtmayı maske bile gizleyemezdi. "Bu gece 3 kuş birden vuracak olmam" gür bir kahkaha attı. "Sanırım Tanrı tarafından kutsanmış olmalıyım." Reanna'nın bu boş muhabbete katlanacak sabrı kalmamıştı artık. Alastair de onun gibi düşünüyor olacak ki öfkeyle bağırdı.
"Kapa şu lanet çeneni." Elindeki kılıcı atak pozisyonuna getirirken adama yaklaştı. "Seni kimin gönderdiğini söyle yoksa seni gebertirim." sarf edilen sözler ölümü vaat ediyor gibiydi. Reanna alastair'e bakarken o her zaman ki sakinliğinden eser kalmadığını gördü. Gözleri delice parlayan koyu maviydi. Saçları rüzgardan uçuşuyor sinirle gerilen kasları üstüne yapışan beyaz gömlekten belli oluyordu ama en can alıcı kısmı pek çok duygunun bir an da hakim olduğu yüzüydü. Kasılan çenesi dişlerini kırarcasına sıktığını gösteriyordu.
Adam gayet sakin bir şekilde boynuna doğrultulan kılıca baktı ardından kızıl gözleri alastair'in yüzünü buldu. "Gerçekten söylendiği kadar aptalmışsın." Alaycı sesi durumun ciddiyetinin farkında değilmiş gibiydi. Alastair öfkeyle kılıcını kaldırdı ve adamın boynuna doğru savurdu. Reanna müdahale dahi edemeden her şey bir saniye içinde olmuştu. Çınlayan kılıçların sesi yankılanırken iki kılıçtan çıkan kıvılcımlar ateş gibiydi. Reanna da bu anı fırsat bilerek o da saldırdı ama adam oldukça atikti. Hızla kenara atılırken kılıçlarından uzağa çekildi.
"Gerçekten imparatorluğun en iyi silahşörlerine karşı tek başıma olacağımı mı sandınız." Elini iki kere çırptı. bir an da karanlıktan fırlayan bir düzine adam adamın etrafını sardılar. Kılıçlar beyaz ay ışığında parlarken sessiz adımları yaklaşmaya başlamıştı. Adam kahkaha atarken geriye doğru çekiliyordu.
"Size iyi eğlenceler" dedikten sonra gözden kayboldu.
"Alastair burayı bana bırak ve peşinden git." Alastair ona dönüp güven dolu gözlerle bakarken ondan genç kadına geçen dile getirilmemiş tüm duygular düşünceler ve sözler sanki var olup somutlaşmışlardı. Reanna yanan gözlerini safirlere dikerken güven verircesine gülümsedi. Aralarında görülmeyen bağ konuşmalarına gerek olmadığının bir göstergesiydi.
"Tüm bunlar bittiğinde Al. Taç giyme töreninde en önde seni destekliyor olacağım." Masum gülümsemesi şeytani bir gülücüğe dönüşürken kılıcını üstüne atılan adamlara doğrulttu. "Bu yüzden canlı gelmeye bak." Alastair kafasını eğerken "Sözünü unutma" diye bağırdı. Reanna göz ucuyla alastair'in gözden kaybolduğunu görürken güçle dolup taştığını hissetti. Bir yanı endişeyle kavrulsa da alastair'e hiçbir şey olmayacağını kendini inandırıp telkin ediyordu.
Yüzüne doğru savrulan kamçıyı keskin gözleriyle fark edip tuttu. Yarılan elinden akan kanları umursamadan gücüyle çekti. Kamçı önüne düşerken gelen bir kılıcı bertaraf ederek adamın boğazını kesti. Oluk oluk akan kanla yere yığılan adam ses çıkarmadan hareketsiz kaldı. Kamçıyı eline dolayan reanna gelen saldırıları tüm hızıyla geçiştiriyor kamçısıyla onları yaralıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇKİN KRALİÇE
Ficción históricaGözleri soluk beyaz tende ve rengini yitiren kızıl saçlarda dolandı. Zayıf bedeni göğsüne çekerken gözyaşları haykırışlarıyla karıştı ve geçtiği her yeri yaktı. İmparatorluğu huzurlu bir güne uyandırmış olsa da kendi sonsuz bir karanlığa ve acıya gö...