26

176 19 19
                                    


Uzun bir aranın ardından tekrar merhaba. İnanın bu kadar uzatmak istemedim ama yeni bir işe başladım ve haftanın altı günü çalışıyorum. Yorgunluktan bir köşeye bayılıyorum sonra 😪 Kafamı toplayıp iki kelam yazacak halim kalmıyor ama yine de haftada bir bölüm yayınlamaya çalışacağım. Cağğnımmm okurlarıma duyurulur 😍

Yeni bölümü sabırla beklediğiniz için teşekkürler 😍 Şimdi sizi Rea'yla başbaşa bırakıyorum.

Keyifli okumalar...

Uyarı: Bu bölümde madde kullanımı, tac*z, teşhircilik, suistimal ve çı*plaklık bulunmaktadır.

Kral o gece çalışma odasında kızıl ay ordusunun komutanı Sör Adrian ve oğlunun yokluğunda beyaz ay ordusunun komutanı olan Sör Mackart ile raporların üstünden geçiyor büyük Davonier baskını için son değerlendirmeleri yapıyorlardı. Odanın ortasında bulunan meşeden yapılma büyük masanın üstünde başkentin detaylı haritası bulunuyor, şehrin karanlık semti olarak adlandırılan Davonier, masanın dört bir yanına mumlar iliştirildiğinden tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyordu. Her bir dar sokak, cadde detaylıca çizilmiş ve bilindik yerlerin ismi uzun uzadıya yazılmıştı.

Üç önder ayakta ve bu haritaya eğilmiş konuşuyorlar, küçük askere benzeyen taşları haritanın bir o yanına bir bu yanına ilerletiyorlardı. Reanna'nın görevlendirdiği astlar titizlikle yürüttükleri görevin malumatlarını krala ulaştırmış ve kendileri de baskında görev alacak erlerin arasına katılmak üzere pusu da bekler olmuşlardı. Alacurd gibi bir devlet karşıtı örgütün ipini çekeceklerdi ve bunu şehre yapacakları eş zamanlı baskınlarla gerçekleştireceklerdi.

"Majesteleri bu kadar kusursuz bir plan yaptığınıza göre muhbirinize güveniyor olmalısınız" dedi sör Adrian uzun siyah sakalını sıvazlayarak. Gözleri haritanın üstüne olsa da sözleri merakla krala yönelik söylenmişti.

Kral masmavi mücevheri andıran gözlerini komutana doğru kaldırdı. Gökyüzünü andıran bu gözlerde bir fırtına hâkimdi. Zeki bakışları komutanının aslında neyi merak ettiğini bilir gibiydi.

"Sör Adrian" dedi derinden gelen tok ses. Baskın ve hükmedici bir güç yayıyordu etrafına. Öyle ki iki komutanda istemsizce kendilerine çeki düzen vermiş, kralın karşısında aciz iki asker oluvermişlerdi.

"Muhbirin kim olduğunu bilmiyorum. Çünkü tek bir kişi değil." Dedi sakin bir sesle sorulmamış ima edilen soruya cevaben. "Sokağa çıktığınızda göz göze geldiğiniz biri de olabilir saraydan yükselen gözlerde. Kim olursa olsun tek bir ortak noktada buluşuyorlar." Sözleri tıpkı sesi gibi uyarıcı bir ton taşıyor, dik duruşuyla odada ki en baskıcı güç oluyordu.

O bu krallığın demir yumruğuydu.

Kim olursa olsun hainler bu yumruğun altında ezileceklerdi.

"Bana olan sadakatleri. Hiçbir mal ve canın alamayacağı..." gözleri iki askerinin de üzerinde dolandı. Ciddi ve saygılı duruşlarının sadece bir kabuk mu olduğunu merak etti. "Mutlak sadakat" Sakin bir sesle konuşsa da tonu ortama bomba etkisi yaratmıştı. Kimseden ses çıkmadı.

Sör Adrian, Kralın güç gösterisinde ki uyarıyı anlamakta güçlük çekmemişti elbette. Ama bir komutan olarak özellikle Solorus'un en güçlü ordusunu yöneten biri olarak istihbaratın onunla paylaşılmasını kendine hak görüyordu. Elbette kralla eş değerde olmadığını biliyordu ama Solorus ordusu da onsuz hiçbir şeydi.

Sör Mackart'a baktı göz ucuyla. Yüzünde gizlemeye çalıştığı bir korkuyla kafasını eğmişti. Dişlerini sıktı. Tam bir korkaktı.

"Gururun ardından yıkım,

SEÇKİN KRALİÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin