Giriş

331 14 12
                                    

 şarkı önerisi:yanında uyansam-Kaldı8

     Pencereden gizlice sızan güneşin turunculuğu yüzünde bitiyordu ama başlangıcı bilinmiyordu.Yeni bir güne uyanmaya hazırlıklı olmayan göz kapakları usul usul aralandı.Gün ışığı, toprağı kirli olan gözlerini aydınlattı ve tamamen açıldı.

     Rüzgarın hareket ettirdiği perde güneşin ışınlarına yön veriyordu.Yavaşça yatağından doğruldu.Rüzgar,saçının dalgasında dans etmeye başlamıştı.Pencereye doğru yöneldi ve pencerenin ardında durmakta olan kuşa hafifçe yaklaştı,kuş irkilir gibi oldu amacı onu korkutmak değildi.Yavaşça geri çekildi.Bir anda parmağında bir sıcaklık hissetti.Kuş kalmayı şeçti.Her zerresine kadar incelemeye başladı ve onda hayranlık uyandırdı.Bir an sahiplenmek istedi de onu bir kafese tıkmak istemediğinden özgürce kaçıp gitmesine göz yumdu ve seyre daldı.

      Kızıl gökyüzünde kanatlarıyla uçmak için çırpınan bir kuş,işe yetişmeye çalışan telaşlı insan topluluğu ve bu telaşın yanında yürekleri ısıtan türden tebessüme sahip talebeler,gökyüzün temiz kızıllığını kirleten egzoz dumanları ve uzaktan dahi duyulan araba korna sesleri,sahipsiz sokak hayvanları,oradan geçen yük dolu kamyonetler ve karışık zihinlerin suyunu bulandırdığı bir su birikintisi.Hayat akışının hâlâ devam ettiği zamansız bir cadde tablosuydu.

       Bembeyaz bir tuval yumuşak ve esnek fırça darbeleriyle renklenmeye başlamıştı.Tabloyu yumuşak el hareketleriyle evirip çeviriyordu her seferinde farklı bir açıdan bakmaya çalıştı ama en sonunda tabloyu eski yerine yerleştirdi ve bir daha baktı,görmeye çalıştı.Ustaca çizilmiş figürler,kesik fırça darbeleri,renklerin birbirinin içinde kaybolup gidişini... Artık renklerin kasveti yoktu onun yerini canlı renkler almaya başladı.
Gözlerini renklerin cümbüşünden ayırıp bulunduğu odanın kargaşasını incelemeye başladı.Tüyleri dökülmüş bir yastık ve ince kumaşının bir bölümü yırtık nevresimle örtülü bir yatak,sedef kakmalı bir çekmece,sert ve keskin çehresinin yansımasına sahip platin çerçeveli bir ayna,kırmızı şarapla ıslanmış ahşap parkeye saçılmış inci boncukları.

      Çok önceden ateşinin söndüğü anlaşılan bir şömine en kuytu köşedeydi.Kim bilir kaç gece hangi kalpleri ısıtmaya devam etmişti de sonunda bir bir yakılan odunlar küllenmişti.

       Esen rüzgar hızlanmaya başladı,kapı sertçe kapandı.Melankolik bir müzik odayı sarmaya başladı, odayı esir almaya başlayan müziğin sesi bir anda zihniyle beraber bedenini de sarmaya başladı.O sabah titreyen,ezgiyle bütünleşmiş olan bedeni mi yoksa ruhumuydu?Müziğe kulak verdi."Hisleri bu kadar anlamlı kılan müziğin ezgisi miydi yoksa bizim yüklemek istediğimiz anlamlar mıydı,Bu armoni mi anıları hatırlatır yoksa biz mi hatırlamak için evimizde şen masum çocuklar gibi koştururduk ?"

     Çıplak ayaklarla adım atmaya başladı ve kapı kolunu çevirdi bir gıcırdama sesiyle ardına kadar açıldı.İçine düşen cemreyle merdivenleri koşarak çıkmaya başladı,bir an kendini bir boşlukta hissetti,ayağı basamaklardan birine takıldı ama bu sefer düşmedi,adımlarını hızlandırarak yoluna devam etti.Müziğin sesi giderek arttı.Kalbinin ritmi uyum sağladı.Ritim tuttu.Bu sefer doğru zamanlama mıydı onu zaman gösterecekti.Ne yapacağını bilemedi,çaresizlik.

     Odanın yarılanmış kapısından kaynağını kestiremediği bir ışık sızdı. Işık,pusulası oldu.O yöne doğru emin adımlarla ilerledi.Salonun tam ortasında toz ve kirden zar zor seçilen bir piyano vardı.Piyano,kuvvetli ve hafif seslere,siyah ve beyaz tuşlara sahipti.Sahip olduğu zıtlıklara karşın bestelenen müziğin uyumu şaşırtıcı derecedeydi ama piyanisti göremedi,yoktu.
Yan odadan gelen bir pat! sesi

Beyaz LalelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin