Sokak Lambası

10 4 0
                                    

şarkı önerisi:Sallandım-Morphia

Şehrin tam ortasında bir sönüklük.

"Anlam veremiyorum bu tavırlarına hep bir hayattan bıkmış bir vaziyettesin.Bakışların bana yaklaşıyor ama anlatmak istediklerin çok uzakta, ellerim uzanamıyor"

Oturduğu yerden ayağa kalktı,telaşlı bir şekilde elindeki telefonu avucu içinde vura vura dolaştı.Bir boşluk hissi içini yiyip bitiren anlam vermeye çalışıp anlam veremediği,pişmanlıklarla dolu.Keşke böyle yapmasaydım ya da şu şöyle olsaydı,Bu böyle olsaydı ya da olamasaydı.Kuşkular ve olasılıklar çemberi içinde yüzüyoruz.

Tedirgin bir şekilde koltuğa sıvışıyor.Dizleri titrek bir şekilde koltukta pozisyon alıyor.Elleri daha serbest,elleri ceketinin cebindeki saatte oynuyor.Saati yavaşça cebinden çıkarıp yukarıya tuttu.Saat 00.00

Sokaklardayız.Çember daralıyor her şey birbirine düğümlenmiş bir halde zihnimi bulandırıyor ve soluğa işleyen havayı kirletiyor.Dışarının karanlığını sokak lambasının ışık kümesi bölüyor gibi.Elindeki kumandayı yere fırlatmak zorunda kalıyor bir vazo misali.

Dedim ya kuşkular ya da sizi hastalık gibi saran acılar gün yüzüne çıkmaya başladığı an bazı anılar geride kalıp bir kayaya kazınır.Kazınan her bir harf bir anlamdır ama en son zihinde biter.Filozof olmak istememene rağmen zorlar.Oysaki ben sadece çocuk olmak istedim.Arzuların hükümranlığı bir an sunar ama sonuçları bir ömür sürer.Arzuların iyi ya da kötü olmasının bir önemi yok sonucun sıfatlaşmış halidir bedel.Ama neden?
Çünkü yazgı sonucun sıfatlaşmış haline bakar.

Arabalar seyir halinde karanlığa gömülürken.Trafik ışınların neonundan nefret etmeye başladım.Sırasıyla sarı-yeşil-kırmızı.Stooooop!Zaman 00.00

Kitapların sayfaları uçuşuyor."Eee sonra noluyor devamı gelecek mi"Sarp Bey."Prens prensesi alnından öpüyor ve uyanıyor"ona doğru uzanarak alnındaki çizgiyi belirginleştirdi."Eee peki prense ne oluyor?"

Şehrin ışıkları sönüyor.

"Siparişleriniz geldi"Arkasından Sarp koşturarak yakınında bitiyor ve kulağına fısıldıyor."Bensiz mi siparişlerimi masalara dağıtmaya mı başladım." 
Müsterinin nabzını yokladı ve başına götürdü.Gülerek"Deli,nabzı atıyor mu bari"saçını savurarak."Tik tak sesi yok"elindeki pilleri göstererek."Çak beşlik bakalım"elini uzatarak.Elini uzattı sonra ama onu şaşırttı ve elini birleştirmek yerine burnunu sıktı."Ben çocukmuyum ya"hoşuna giderek"Hep eller birleşçek değil ya"Masaları silmeye başladılar.Tozlar havaya uçuştu ve asla bir daha kirletmedi masayı.

Masanın üzerine bırakıldı.Bir saat kutusu.

Saatler.Eliyle işaret ederek gösteriyor.London'da saat 00.00 İsveç'te saat 00.00,Kore'de saat 00.00 7 kıtanın yedisinide saydı ama biri bile bir gram ne öne kaymış ne de geriye doğru adımlamış.

Kırmızı-sarı-yeşil renkler sıralanıyor ekranda.Yeşil tonu yüzümüzde bitiyor.Kalpleri o gece şömineden çok bu görüntü ısıtıyor.Yeşilliklerin arasındalar.Ağaçların yapraklarının örttüğü yüzleri rüzgar gün yüzüne çıkarıyor.Sevinçleri gamzelerinde beliriyor.Çiçekli ince entarisinde gizlenmiş küçücük bedeniyle oradq durmuş çimenleri ezerek zıplıyor ve yanına mutlu bir şekilde koşarak geliyor ve sıkıca elini eline doluyor.
Birbirlerine bakıp gülümsüyorlar.

"Hayır olmamalıydı,her şey yanlış" adımları düzensizce savruluyor rüzgarın yüzünü savurduğu gibi.



Beyaz LalelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin