OLMAZLARA İNAT

564 30 224
                                    

Selamm. Ani gelen bir kurgu fikriyle yazmak istedim. Okuyan olur mu hâlâ burada mısınız bilmiyorum ama yazmadan da edemedim. Umarım beğenirseniz..

Oy ve yorumlarınızı bekleyeyim mii? 🥲

Berk son iki haftadır kalbindeki vicdan azabıyla yaşamaya çalışırken aynı zamanda da gördüğü Aybike karşısında endişelenmeden yapamıyordu da. Tüm yaptıklarından sonra buna zerre hakkı olmadığını, kimsenin ona doğru düzgün inanmayacağını ve dıştan komik olduğunu bilse de kendine engel olamıyordu.

Yaptığı her şey için köpek gibi pişmanken son yaptığı ile kendisinin bile kötülükte gelebildiği noktaya inanamamıştı. Aybike ile fazlaca yakın olan fotoğraflarını adice kızı kandırarak çekip bir de onu herkes karşısında kötü bir ithamla zan altında bırakmıştı. O günlükte yazılanlardan sonra herkesin içten içe kendisine inandığının ve Aybike'ye olan alaycı ve acıyan bakışların bizzat farkındaydı. Kendisi bile buna dayanamazken Aybike nasıl baş etsindi ki tüm bunlarla..

Sonrasında her ne kadar kızın daha fazla zarar görmemesi için bazı şeylere engel olmaya çalışsa da tüm yaptıkları boşunaydı. En başta en büyük zararı kendi vermiş ve her şeye de bizzat kendisi sebep olmuştu. Aybike'nin yüzüne bakmaya yüzü olmasa da her gün onun daha da bitik bir halde oluşu gözünün önünden gitmiyordu. Ve Berk asıl Aybike hariç her şeye kör olmuştu, sadece kızı görebiliyordu.

Tüm pişmanlığının dışında bir de kalbinde değişen ya da daha yeni farkına varabildiği birtakım garip hisler de vardı onu çevreleyen. Mesela Aybike'ye fotoğraf için yaklaştığındaki kızın heyecanını unutamıyordu. Fotoğraf amacıyla kızın yüzünün dibine girdiğinde ela gözlere dalışını, kalbinin ilk defa delicesine o an attığını unutamıyordu.

Şimdi fark ediyordu Aybike'ye oynadığını sandığı oyun aslında kendi kalbine oynadığı oyundu.

Her şey bir yana o günden beri annesine bakacak yüzü bile yoktu. Annesini görmeden geçen günü olmamışken artık tutunacak o dalı da yoktu iki haftadır. Çünkü biliyordu annesinin mezarı bile onu bu halde kabul etmezdi.

İki hafta içinde birkaç kere ne diyeceğini bilmese de Aybike ile konuşmak istemişti ama kız ifadesizce suratına öylece bakıp tepki vermemişti. Berk bu tepkisizlik ve sessizlik karşısında iyice köşeye sıkıştığını hissediyordu. Ama gözleri buluştuğunda -ki sıklıkla sebepsizce, engel olamayarak kahverengilerini elalarda buluyordu- Aybike kesinlikle gözlerini çekmiyordu. Sonunda pes eden taraf Berk olarak gözlerini çekiyordu. Ela gözler öyle bir bakıyordu ki daha önce bu kadar ezildiğini bu kadar çaresiz kaldığını hatırlamıyordu.

Çaresizdi çünkü annesine bile anlatamıyordu, ona bir çıkış yolu göstersin diye konuşamıyordu da onunla. İçten içe artık annesinin gurur duyduğu çocuğu olmadığının da farkındaydı. Annesi bundan önce yaptıklarını anlardı, anlamıştı da biliyordu ama Aybike'ye yaptıklarını anlamazdı, affetmezdi de. Hele kalbindeki kıza karşı filizlenen hisleri bilse belki utanırdı da. Kendisini suçlar mıydı acaba annesi Berk'i doğru düzgün yetiştiremediği için?

Berk kafasından dönüp duran tüm bu düşüncelerin arasında delirmiş gibi hissediyordu. Beyni bir an bile durmaksızın kendisiyle savaşıyordu. Artık kalbi de katılmıştı bu savaşa.. Ama kalbi bu savaşın kaybedeni olduğunun ilk andan beri bilincindeydi.

Berk, kızın ela gözlerine baktığındaki hızlanan kalp atışından bile utanıyordu. Çünkü biliyordu kalbindeki bu saf sevgi bu kadar pişmanlığı, hatayı ve kızın kalp kırıklığını kaldıramazdı.

Berk kalbinin imkansız rüyalarına arkasını dönmüş ve tek istediği Aybike'nin biraz olsun normale dönmesiydi. Artık onu böyle ruh gibi görmeye dayanamıyordu. Genç kız kimseyle zorunda olmadıkça konuşmuyor, hiç kimseyi kendine muhattap almıyordu. Onunla iyi duygularla konuşmaya çalışanları da, dalga geçenleri de.. Gittikçe zayıflamış, yüzünün rengi gitmişti.

AYBER/ İÇİMİZDE KALANLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin