Geçtiğimiz bölümde Miraç'ın neden bu denli büyük bir linç yediğini asla anlamadım.
Evet, tepkisi fazlaydı ama Bala karşısındaki insanın evliliği ciddiye aldığını biliyor ve kendi fikirlerini karşısındakinin fikirlerini küçültmeden belirtmesi gerekiyordu.
Ki Miraç olumsuz bir tepki vermese ve "Hadi evlenelim!" dese de linç yiyecekti bence.
Çoğunluğun Miraç'ı sevmediğinin farkındayım, belki ben geçiremiyorum belki sadece sevmiyorsunuz bilmiyorum ama kafamda bazı şeyler var. Tam olarak olacaklar mı olmayacaklar mı söyleyemem ama nasıl biteceğini biliyorum bu hikayenin. Sonu en başından beri aklımdaydı. O sona yaklaşırken ki basamakları okuyoruz sadece şu an.
Ayrıca toksik olacak kızı değiştirmeye çalışacak diyenler için diyorum. Olup olmayacağını söylemiyorum ama bir ilişkiyi toksikleştiren şey birbirlerini sömürmeleri. Bala ve Miraç iki uç karakter ve olurlarsa ikisinin de adım atması gerekecek. Bala olduğu yerde sayarken yalnızca Miraç kendini Bala'ya göre şekillendirirse asıl o zaman toksik bir ilişki olur bana kalırsa.
Söyleyeceklerim bu kadar. Tek tek cevap vermektense böyle toplu bir açıklama yapmak istedim.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
İyi okumalar...
*
Bir hafta. Koskoca bir haftadır onu görmüyordum. En son benim fütursuzca söylediğim sözler ardından gitmişti ve akşamına da saat 8'de hazır olmamı isteyen bir mesaj atmıştı.
Bu aramızı düzelteceğimizi düşünmeme neden olmuştu ancak işler pek de düşündüğüm gibi gitmemişti. Bu onun bir zorunluluğu, bu onun bir göreviymiş gibi davranmıştı. Daha önce verilen bir sözü yerine getirdiğini, fazlasının olmadığını iliklerime kadar hissettirmişti.
Daha önce ona duygusuz dediğim her bir ana tek tek gitmeme ve o anlardan özür dilememe de sebep olmuştu. O kadar katı, sert bakıyordu ve o kadar değersizmişim gibi hissettirmişti ki filmin ortasında daha fazla dayanamayarak kaçarcasına oradan çıkmış ve peşimden gelmesini umursamadan bulduğum ilk taksiye atmıştım kendimi.
Peşimden de o beni sinemaya getirdiği ve beni tekrar eve götürmenin görevi olduğunu düşündüğü için gelmişti muhtemelen.
Yine de 1 hafta hiç göremeyeceğimi bilsem o koltuktan hiç kalkmazdım sanırım ve onunla o şekilde de olsa biraz daha vakit geçirirdim.
Eve erken gelmeyi de geç gelmeyi de iş çıkış saatine getirmeyi de denemiştim ancak hiçbir şekilde ona denk gelememiştim. Aynı şekilde sabah evden çıkmadan önce de onu beklemiştim ancak sanki evde kalmıyordu ama ne zaman Elif'e ya da Arda'ya çaktırmadan sorsam onu gördüklerini söylüyorlardı ve bu iş cidden sinirlerimi bozuyordu.
Sadece bir an fütursuzca konuşmamın cezası bu kadar ağır olmamalıydı.
Şimdi de akşam olmak üzereydi ve balkonumda oturmuş balkonuna bakıyordum. Bu bir hafta boyunca hiç balkonuna çıkmadığını söylememe gerek yoktu sanırım.
"Dinliyor musun sen beni?"
Kardelen'in sert sesiyle irkilerek telefona döndüm.
"Evet." dediğimde sıkıntılı nefesini işittim.
"Hâlâ hiç konuşmadınız mı?"
"Görebilsem konuşacağım!" diye çıkışmama engel olamadım.
"Neyse sen ne diyordun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metresin Kızı
Teen FictionKumral olan "Metresin kızı değil misin?" dediğinde donup kalmıştım. Küçük çocuklardan duymak başkaydı, aklı başında insanlardan duymak başkaydı. Arkamdan konuşmaları bir yere kadar tamamdı, korkak işiydi de yüzüme söyleyecek haddi, cesareti nereden...