2.7

2.8K 593 691
                                    

Mavi ve kırmızı polis araçlarına ait ışıkların altında Jeongin kesik parmakları gördüğünde "Adli tıpa götürün," diye söylemiş, geri çekilmişti. Daraldığı için ilerleyip hemen evin önündeki denize yaklaştı, küçük taşlara basıp ilerlemiş, ellerini üstündeki deri ceketin cebine koymuştu.

"Dün akşama dönsem ve tüm bunlar rüya olsa," diye mırıldandı. Başını eğip derin derin nefesler almış, ekip arkadaşları arkasından Savcı'ya bakarken "Bırakın," demişti Başkomiser. "Biraz yalnız kalsın, Sam ne oldu?"

"Onun da evine bakıyoruz."

Başını salladı, Jeongin cebinden telefonunu çıkarmış, yorgunca rehberi kaydırıp Jisung'u aramıştı. Çok değil, birkaç saniye sonra "Soo He'ye versene," diye direkt konuştuğunda Jisung ses etmeden telefonu küçük kıza uzattı.

"Baba!" dedi Soo He hemen. "Ne zaman geleceksin, ben seni çok özledim. Hyunjin de yok zaten, beraber uyuyalım mı bu gece?"

Jeongin dolu gözlerini tutmaya çalıştı, dişlerini sertçe birbirine bastırmış, "Soo He," demişti ihtiyaçla. "Seni çok özledim."

"Ben de seni çok özledim. Baba, beraber uyuyalım mı bu gece üçümüz? Hyunjin'i de arasana, o da gelsin."

Kızının neşeli sesi, Jeongin'in çektiği acıyı katlarken Jeongin konuşamayacağını anladığında telefonu hızla kulağından indirip yere çökmüş, dizlerinin arasına gömdüğü başı ile ağlamaya başlarken Chan koşarak telefonu elinden almıştı.

"Güzellik," diyerek direkt ilerlemeye başladığında Felix hızla Jeongin'e doğru koşup yanına çöktü onun gibi. Kolunu uzatıp sarılmış, Changbin ve Seungmin de yanlarına ilerlemişti. Jeongin yanaklarını sildi.

"Ben kızıma ne diyeceğim?" Başını salladı. "Canımı bu çok yakıyor... Ben ona ne diyeceğim?"

Bu gerçekten onu çocuk gibi ağlatıyordu, kendini toparlamaya çalışıp Changbin'in uzattığı suyu yüzüne vururken Jisung telefonu eline aldı. "Chan."

"Jisung," dedi Chan derin bir nefes verip. "Soo He'yi idare et lütfen, Jeongin'i eve göndermeye çalışacağım."

"Nefret ediyorum şu siktiğimin davalarını söylememenizden. Orada kim bilir neler oluyor ve sen hiçbir şey söylemiyorsun Chan."

"Söyleyeceğim," dedi Chan ılımlı bir sesle. "Ama biz de tam bilmiyoruz ama söz, söyleyeceğim tamam mı? Şimdi gitmem gerek." Duraksadı. "Jisung... Seni seviyorum."

Jisung başını eğdi. "Ben de seni seviyorum. Dikkat et, tamam mı?"

"Söz."

Telefon kapanmış, Başkomiser ekrandaki isme karşı iç çekmiş ardından da ilerlemişti. Toparlanan Jeongin'e telefonu verdiğinde Jeongin teşekkür etti, önce emniyete dönmüşler, Changbin aldığı torbalarla içeri girmişti.

"Ne uyuyor ne yemek yiyorsunuz, madem katili yakalayacağız, kendinize bakın önce. Ava giderken avlanmayalım, hadi, oturun ve yemek yiyin."

Felix ona yardımcı olup masadaki dosyaları kaldırmış, yemekleri koymuştu. Jeongin birkaç parça bir şey atıştırıp direkt dosya incelemeye geri dönerken Chan çalan telefonunu kulağına götürdü, küfür ederek geri indirdi.

Ekibe döndü. "Yirmi bir ceset kaldı."

"Nerede?" dedi Jeongin, Chan ayağa kalktı. "Iteawon'da, hâlâ burada."

Hep beraber cinayet mahaline geçtiklerinde Jeongin, otuzlarında bir adam olduğunu görmüştü. Aynı yöntemdi hepsi, iç çekip cesetin başından kalktı. "Adam," dedi Felix. "Çocuklarını dövüyormuş, komşuları söyledi."

siren, hyunin ✓  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin