Polis ekipleri uzun zamandır uğramadıkları kulübeye ilerlerken "Hayır!" deyip hızla içeri girdi Chan. Arkadaşının ölü bedenini görme düşüncesi, Soo He derken yaşadığı stresin haddi hesabı yoktu.
Fakat içeri girdiği gibi onu boşluk karşılarken "Jeongin?" deyip diğer odaya geçti. Seungmin de hemen arkasından ilerlerken Chan odadaki dolaba bakmış, "Nerede bu?" demişti ki "Komiserim, Savcı'nın telefonunu buldum!" diyen Felix ile Seungmin yönünü değiştirmiş, Chan da çıkacaktı ki gıcırtı sesiyle arkasını dönmüştü.
Hızla dolaba ilerlerken silahını tutup elini kapağa attı, seri bir şekilde kapağı aralamış gözleri içinde oturan ve boynunu ovuşturan Jeongin'i bulmuştu. "Jeongin!"
"Savcı'm!"
Herkes anında odaya toplanırken Jeongin, Chan'ın yardımı ile dolabın içinden çıkıp ayağa kalktı. Boynunda ip izi olduğunu belli eden bir kızarıklık vardı, "Dronelarla çevreye bakın!" diye emir verip onu çıkardı Chan.
Jeongin kendine gelirken ekipler tarafından ilk yardım yapılmış, Seungmin'in telefonundan kendine bakmıştı. Boynundaki kızarıklıkla yüzü buruştu. "Bir şey var mı?"
"Hâlâ aranıyor," cevabı alırken telefonunu arkadaşına verdi. Chan, ekiplere beraber çevreyi aradığı için şu an onların yanında değildi. "Kulübeye bakmak için gelmiştim," diye konuştu. "Çıkacakken bir bıçağın eksik olduğunu fark ettim, var mıydı yoksa şimdi mi alındı diye Chan'a soracaktım ama bir anda arkamdan gelip boynumu sıktı."
"Başından beri oradaymış yani?"
Felix'in sorusuna kafa salladığı zaman Seungmin elini beline attı. "Eksik bıçak yok."
"Ne? Orada olmalı!" Jeongin eksik bıçak olduğundan adı gibi emindi, koşarak içeri girerken bıçak setine bakmış fakat tam olduğunu görmesi ile "Geri bırakmış!" demişti. "Burada bir bıçak eksikti, zaten o yüzden aradım ya Chan'ı. Lanet olsun, bıçakların yerleri değişmiş, hangisiydi?"
Jeongin yüzünü buruşturup ilk anı hatırlamaya çalışırken bir yandan da bıçaklara bakıyordu. "Şu," dedi hatırlayıp. "Şu yoktu, adım gibi eminim bu yoktu."
Seungmin bıçağı alıp direkt ekiplere teslim etti, parmak izi alınması için bıçak da delil kutusuna konarken Jeongin acıyan boğazını ovuşturdu ve odadaki aynanın karşısına geçti. O anlar gözünün önüne gelirken "Yüzünü göremedim," dedi.
"Kırmızı bir iple arkamdan boğmaya çalıştı, içeriye sürükledi." Duraksadı. "Siyah giyiniyordu, kolunu boğazıma sardığında gördüm. Benden uzun, belki bir seksen? Ayak izi hiç yok mu?"
"Maalesef."
"İpleri de alın," dedi. "Oradaki iplerden biriydi, belki üstünde DNA'sını buluruz. Of! Çok yakınımdaydı!"
Sinir bozukluğu ile bağırmış, "Hastaneye görün, sonra da evine geç, bir şey olursa biz sana haber ederiz." cümlesini alınca da reddetmemişti. Kırık telefonunu da alıp yola koyuldu Jeongin, yol boyu o anlar aklında dönüp duruyor, gözlerinin önünde oynuyordu.
"Neden?" diye konuştu kendi kendine. "Beni öldürmedi?"
Gerçekten, dikkat çekici olan buydu.
Hastaneye geldiği zaman düşüncelerine ara vermiş, acil kısmına geçmişti. Sedyeye oturmuş, kırık telefonuna bakmıştı. Artık kullanılamaz hale geldiği için söylenerek içindeki kartı çıkarttığı zaman bir çift adım önünde durdu.
"Doktor Hwang," dedi hemşire. Kağıdı uzattı. Hyunjin, kağıdı alıp yapılan tedavileri okumuş, kafa sallamıştı. "Ben hallederim."
"Peki efendim."
