KINA FARESİ

146 10 7
                                        

Kına sabahı

Gökay ile dün akşam eve geri dönmüştük. Ve ben döndükten sonrasını hatırlamıyordum. Tek hatırladığım ikimizinde kafayı koyup direk uykuya dalmış olmasıydı. Aynı odadayken hem de.

Gözümü açıp çevreme baktığımda bana sıkıca sarılan bir adet Gökay vardı yanımda. Ne yakışıklı adamsın be.

O uyurken bende onu inceleme fırsatı bulmuştum. Keskin yüz hatları vardı. Bu onu fazlasıyla yakışıklı yapıyordu. Onun hakkında çok fazla şey öğrenmiştim kısa zamanda.

Mesela öpüştükten sonra dudakları biraz daha büyüyordu. Sapık.

Bana hiç bağırmıyordu. Sinirli tarafını benden uzak tutmaya çalışıyordu. Ve en önemlisi sevgisini fazlasıyla gösteriyordu. İdeal erkeğimi bulmuştum.

Elimi boynuna getirip hafif gıdıkladım. Uykusunda gülümsüyordu. Biraz daha aynı şeyi yapınca huylanıp kafasını boynumun içine gömdü. Acaba nefes alabiliyor mu?

"Gökay?" Boynumda dudaklarının dokunuşunu hissettim. Hafifçe kafasını kaldırıp yüzüme baktı. "Günaydın tatlı çileğim." Çileğe dönüşmeme çok az kalmıştı. "Günaydın dinozorum." Ne biçim iltifat şekli bu. "Rahat uyudun herhalde? Odana bile gitmemişsin." Güldü. "Seni yatağa bıraktıktan sonra birden bir şey olmuş, düşüp yanına bayılmışım."

Canın sağolsun hayatım. Gel hep yanımızda yat istersen.

"Odana nasıl gideceksin? Birileri görebilir?" Of of.

"Ben gitmeyi düşünmüyorum aslında. Burada çok rahatım." İkimizde kıyafetlerimiz ile uyumuştuk. Elbisemin altı iyice açılmıştı. Onunda gömleğinin düğmeleri açılmıştı.

Ortaya çıkan bacaklarımı kapatmaya çalışırken kendi benden önce davranıp elbisemin eteğini indirdi. Bende onun düğmelerini ilikledim.

"Hadi kalk. Bugün kına var. Yarın düğün." Gökay tekrar kafasını boynuma gömdü. "Benim düğünüm değilse umursamam." Sizinkinde sıra.

"Hadi kalk Gökay. Doluşurlar birazdan odaya." Oflayarak kalktı. Odamın içindeki banyoya gidip birkaç dakika sonra geri geldi. "Gidiyorum." El salladım. "Gidiyorum bak." Yine el salladım. "Duyamadım gitme mi dedin?" Sesli bir kahkaha attım. "Seni seviyorum. Kahvaltıda görüşürüz dedim." Gökay'ın yüzü düştü hemen. Ayağa kalkıp pıtı pıtı yanına gittim.

"Çok mu kalmak istiyorsun?" Kafasını salladı. İnsanlara cehennemi yaşatan komutan, benim koca bebeğim olmuştu. "Tamam gel hadi." Mutlu mutlu yatağa uzandı. Bende yanına yatıp kucağıma dönmesini bekledim.

Öyle de oldu. Ama bu sefer tamamen kucağıma çıkmıştı. Kafasını göğsüme koyup, kollarını etrafımda sardı. Ellerim saçlarının arasında yer buldu tekrar. "Rahat mısın?" Kafasını salladı. "Fazlasıyla." O iyice yerine kurulmuştu.

Birkaç dakika sonra nefes alışverişleri düzene girdi. "Çok çabuk uykuya dalıyorsun." Saçlarının arasında gezdiriyordum ellerimi.

"Macide? Kızım uyandın mı?" Annem kapının önünde bana sesleniyordu. Kapıyı açmayı denemişti ama kapı kilitliydi. "Macide?"

"Banyodayım anne." Hızlıca uydurduğum yalan işe yaramıştı. "Tamam kahvaltıya gelmen için bir sesleneyim dedim. Gökay oğlumu da çağır gelirken." Annem kapının önünden giderken ben kapının kilitli olmasına şaşırıyordum.

Gökay kilitlemişti. Bunu anlamak zor değildi. Gökay yavaş yavaş uyanmaya başladı. "Tekrar günaydın." Boynum kaşınıyordu. "Günaydın. Kaşıma şunu şöyle." Dünden beri boynum kaşınıyordu. Gökay'ın öpücüğü yüzünden değildi. Öptüğü yeri sinek ısırmıştı. Ve gerçekten çok kaşınıyordu.

Tak tak ben geldimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin