DÜĞÜN BEBEĞİ

109 11 27
                                    

"Aç bakalım ağzını." Gökay bana zorla kahvaltı yaptırmaya çalışıyordu. "Aç değilim ama be-" Ağzıma reçelli ekmeği tıktı bir anda. "Kaç gündür doğru düzgün yemek yemiyorsun zaten."

Evet çünkü yemek istemiyordum. İçimde değişik hisler vardı. Kendimi ruhsal olarak çökmüş hissediyordum. Gökay'da bu hâlime üzülüyordu.

"Yavrum neyin var?" Bilmiyoruz ki aşkım.

"Hiçbir şeyim yok." Gökay yanağımı okşadı. "Bana yalan söylüyorsun şuan. Bunu anlayabiliyorum. Anlatmayacak mısın?" Ofladım.

Gözlerim dolmaya başladı. "Bilmiyorum. Yani ne olduğunu." Birden ağlamaya başladım. "Kendimi iyi hissetmiyorum ama aslında çok iyiyim."

Gökay beni elimden tuttu ve beraber oturma odasına geçtik. "Sanki boşa yaşıyormuş gibi hissediyorum." Saçlarımı okşayıp bana sarıldı. "Her şey boş sanki. Kendimi iyi hissedemiyorum asla."

Kollarımı Gökay'a doladım. Yaşlı gözlerimi Gökay'ın kazağına sildim. "Benim güzel bebeğim." Saçlarıma öpücük kondurdu. "Sanki yanımdasın ama değilsin gibi hissediyorum Gökay." Daha sıkı sarıldı. "Haklısın. Uzun zamandır seninle güzelce ilgilenemedim. Yanında olamadım. Seni biraz yalnız bıraktım."

Canım ya...

"Evlenelim artık." Artık beklemek istemiyordum. "Evlenelim." Gökay'da dünden meraklıydı. Kafamı kaldırdım. "Gerçekten eminsin değil mi?" Gözlerime baktı. "Neyden?" Güldüm. "Yani ben biraz sorunlu bir insanım. Emin misin maceralı bir hayat istediğine?"

Güldü. "Ben o maceralı hayatı yıllardır sabırla bekliyorum zaten. Her şey için hazırım ben." Elleri sırtımı okşuyordu. Biraz keyfim yerine gelmişti. "Hadi gel biraz dışarı çıkalım." Gökay bana montumu giydirdi. Fermuarımı çektikten sonra askıdan atkımı ve beremi de taktı.

Sadece gözlerim açıkta kalmıştı. Gökay'da montunu giydi ve beraber dışarıya çıktık. Karların içinde yürümeye çalışıyordum. "Nereye gidelim istersin?" Biraz düşündüm. "Gökay beraber basketbol oynayalım mı?"

Önce şaşkınca baktı. "Basketbol mu?" Kafamı salladım. "Kapalı spor salonu var ya. Orada oynayabiliriz." Gökay itiraz etmedi.
Beraber yürüayerek kapalı spor salonuna geldik. Montumu çıkarıp kenara geçtim.

Gökay elinde basketbol topunu döndürerek baktı. "Bir saniye başlamadan önce uzun zamandır sormayı düşündüğüm o soruyu sormak istiyorum." Gökay yanıma yaklaştı. "Sor bakalım."

Derin bir nefes aldım. "Senin boyun kaç?" Gökay güldü. Niye gülüyor ki?

"Normalde bu sorular ilk tanışma aşamasında sorulur geç kaldın. Biz nişanlandık." Yandan yandan baktım.

"Unuttum." Topu yerde sektirmeye başladı. Çaktırmadan topu almaya çalıştım ama fark etti. Eğilip gözlerime baktı. "1.96." Ne? Ne diyor lan bu? Ne yedi ne içti bu? "Oha!" Güldü. "Çok ayıp."

Tekrar öne atılınca topla beraber döndü. Uzaktan tekte potaya attığında ağzım açık bir şekilde topa baktım.

Koşa koşa gidip aldım. "İzle de top nasıl atılır öğren." Hafif sırıttı. Uzanıp topu almaya çalışınca kaçtım. "Benim boyumu biliyor musun peki?" Kafasını salladı. "Ben senin tüm beden ölçülerini ezbere biliyorum." Yandan yandan baktım.

"Boy 1.74, kilo 58 ama şu sıralar 56 olmuştur." Elim ağzımda Gökay'a baktım. "İnanmıyorum." Şaşırmamı fırsat bilerek topa atıldı ama fark edip hemen potaya koştum.

Zıplayıp topu fırlattım. Potanın etrafında dönüp dışarıya çıktı. "Şaka mı lan bu?" Gökay'da güldü. Önüme gelip dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. Güldüm. "Ee yukarda havalar nasıl?" Etrafa baktı. "Güzel ama sen yoksun." Kaşlarımı çattım.

Tak tak ben geldimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin