"Bir aya ancak iyileşir." Acildeki gıcık doktorum kesin teşhisi koyup çıktı. "Ya sen yerinde duramıyor musun? Bir insanın isteme günü nasıl böyle bitebilir?" Ablam yakınıyordu resmen.
Gökay karşıdan endişeli endişeli bana bakıyordu. Biraz dram yapıp ablamı susturdum. "Ay ay çok canım acıyor." Gözlerim dolmuştu acıdan. Aslında o kadar nazlı değildim ama ablam çok söyleniyordu.
Ayağımın altındaki yastıklar ve sargılı ayağım ile karşılaştım tekrar.
Birkaç saat daha orada kaldıktan sonra ayağımı alçıya aldılar ve çıktık.
Gökay ile eve geri döndük. Bugün böyle bitmemeliydi. "Ay şimdi sen benim nişanlımsın değil mi?" Güldü. "Evet." İçim bir hoş olmuştu.
Telefonumu çıkardım. "Ne yapıyorsun?" Telefonu Gökay'a çevirdim. "Rehberdeki ismini değiştiriyorum." Sesli bir şekilde güldü. Eve gelmiştik.
Arabayı park etti ve beni de kucağına aldı. Bir yandan elbisemin yırtmaçlı kısmını tutuyordu. Evin kapısını açıp beni yatağıma götürdü.
Kravatını gevşetip çıkardı. Ne karizmatik bir adam lan bu.
"Üstünü değiştirelim mi?" Kafamı salladım. Gökay dolabımı açıp içinden kendince bir şeyler seçti.
"Gökay senden bir şey isteyebilir miyim?" Hızlıca kafasını çevirdi. "Her zaman yavrum." Rahatladım.
"Çişim geldi." Önce şaşırdı. Sonra gülüp beni kucağına aldı ve tuvalete götürdü.
"Tamam sen kapının önünde bekleyebilirsin." Kapının önüne çıkıp bekledi.
Sabahtan beri içimde tutuyordum. Heyecandan ve korkudan dolayı çok sıkışmıştım. "Tamam bitti." Üstümü düzeltip ayaklanmaya çalıştım.
Gökay gelip hızlıca beni kucakladı. "Ya tamam kucakta gezmek güzel ama belin ağrır yürürüm ben." Bırakmadı.
"Ben gayet memnunum. En azından gözümün önündesin böyle." Haklı.
Geri odama götürüp yatağa yatırdı. Seçtiği kıyafetleri de bana giydirdikten sonra gömleğini çıkarıp yanıma uzandı. Kolunu kafamın altına koyup beni de kendine çekti. Bu sayede ikimizde tavanı izliyorduk artık.
"Tatlı çileğim benim, ne kadar çok yaralanıyorsun sen öyle." Doğruydu. Ama ayakkabı kötü çıkmıştı benim suçum muydu sanki?
"Bilerek yapmıyorum ki." Hafif gülme sesi geldi. "Hep nazardan." Hızlıca kafamı kaldırdım. "Bence de öyle. Çekemiyorlar beni." Tekrar kafamı Gökay'ın göğsüne koydum. "Güzelliğinden." Gözlerim kapanmaya başlamıştı.
"Gökay bana kitap okur musun?" Önce uyuduğunu sandım. Daha sonra beni yatağa yatırıp ayağa kalktı. "Bekle." Zaten hiçbir yere gidemiyordum.
Evin kapısı açıldı. İki dakika sonra tekrar kapandı.
Elinde kibritçi kız hikayesi ve yunan tanrısı Poseidon vücudu ile yanıma yaklaşıyordu.
"Severim." Baktı. "Bilirim." Nereden biliyordu ki?
"Nereden bilirsin?" Gülümsüyordum. "Senin hakkında her şeyi bilirim ben."
Yine kalbime zarar kokusu ile geçip yanıma oturdu. "Bu kitap sana bir şey hatırlatıyor mu?" Kitabı alıp daha yakından baktım.
Eskimişti kitap. Hatta bazı sayfaları artık sararmıştı. Kitabı açıp içini kokladım. Kokusu tanıdıktı. Biraz da Gökay gibi kokuyordu.
Gözümde küçük küçük anılar canlanmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tak tak ben geldim
HumorHayat aşık olmak için çok kısa. Aşk bana göre değil. Ben bu hayata köle gibi çalışıp kraliçe gibi yaşamaya geldim. Üniversiteyi okuyup okuduğum bölüm ile ilgili ne olacağıma karar veremediğim için bir sürü işe giriyorum. En sonunda işlerden hep kovu...