SARMA KIRMIZI ÇİZGİDİR!

125 11 15
                                    

"Uçak geliyor!" Hilal elindeki ballı ekmeği zorla ağzıma tıktı. Sabahın erken saatlerinde, elinde bir tencere sarma ile bize gelmişti. Sarmaları ocağa koyup üstüne benim için kahvaltı bile hazırlamıştı.

Gökay ise banyodaydı. "Of, çok heyecanlıyım." Hilal'in eli sürekli karnımdaydı. Sanki içeride ona bir şey olursa korumak istiyor gibiydi. "Hilal çok teşekkür ederim. Çok seviyorum seni." Gelip yanağımdan öptü. "Bende seni çok seviyorum canım Macide ablam. Bir şey istediğinde bir araman yeter. İki dakikaya buradayım." Gülümsedim.

Tam Hilal'e sarılacakken karnıma saplanan yoğun ağrıyla durdum. Hilal'de korkuyla kolumu tuttu. "Ay ne oldu?" Sancı olamazdı. Çünkü sancı yapması için henüz çok erkendi. "Bilmiyorum."

Hilal arkamdaki yastığı düzeltip, yavaşça beni koltuğa yatırdı. Yavaş ve küçük dokunuşlarla karnıma masaj yapmaya başladı. "Daha iyi misin?" Kafamı salladım. "Evet, evet daha iyi." Hilal'in korkusu gözlerinden bile okunurken kapı sertçe çaldı.

Diğer taraftan da banyodan yakışıklı Gökay'ım çıktı. Gidip kapıyı açınca içeriye tim girdi. En önde Deniz, arkasında diğerleri yanıma bağırarak koştular. "BEBEEKK!" Arkadan da sakin adımlarla Asena geliyordu. 

Gökay'ın hemen kaşları çatıldı. "Öküz müsünüz lan siz? Bağırmasanıza!" Deniz ayakta durmuş etrafta bir şey arıyordu. "Durun komutanım bebek görmeye geldik. E hani nerede?" Güldüm ama gülerken canım acıyordu. 

"Karnımda." Deniz ve diğerleri gözlerini karnıma indirdi. Deniz vahşice yaklaşacakken, Hilal elini koyup onu durdurdu. "Hayır, onu korkutacaksın." Deniz yandan yandan Hilal'e baktı. "Bacım çeksene şu elini. Bebek sevmeye geldik biz." Asena öne geçip Deniz'i ensesinden geriye çekti. "Çekil." Yanıma eğilip elini nazikçe karnıma koydu. "Merhaba küçük bebek." 

Deniz çok bozulmuştu. "Tamam hadi gel." Yüzünde kocaman bir sırıtışla oda karnıma dokundu. Gökay'ın ise bu durum hiç hoşuna gitmemişti. Sertçe boğazını temizledi. Deniz çekingen bir şekilde Gökay'a döndü. "Ama komutanım, bebek." Gökay'a baktım. "Bebek seviyor çocuk." Deniz gülümseyerek tekrar karnıma döndü. 

"Hay yaşa be yenge." Eliyle karnımı taradı. "Neresinde bu bebek?" Güldüm. "Henüz bebek değil embriyo. Fasulyeden bile küçük olduğu için ben de neresinde olduğunu bilmiyorum." 

Ağrılarım geçmişti. "Merhaba küçük asker. Ben Deniz abin. Sen doğunca seninle neler neler yapacağız bir bilsen." Bu seferde Gökay, Deniz'in ensesinden tuttu. Kendine doğru çekince aralarındaki mesafe azaldı.

Kulağına doğru sertçe konuştu. "Neler yapacakmışsınız Deniz?" Deniz'in yüzündeki korku büyüdü. "Komutanım bulunduğumuz pozisyon biraz romantik. Yenge kıskanmasın?" İkisi aynı anda kafalarını bana çevirince kahkaha atmaya başladım. 

Gökay sertçe Deniz'i kenara itti. "Karım ve çocuğumun önünde beni delirtme Deniz." Sonra diğerlerine döndü. "Siktirin gidin lan evimden." Bana baktı. "Özür dilerim tatlı çileğim biraz sinirlendim." 

"Gökay bırak kalsınlar. Ben memnunum." Deniz gelip elimi öptü. "Yenge memnunmuş komutanım." Gökay'ın tek kaşı havalandı. Timin geri kalanı da henüz nerede olduğu belli olmayan küçük embriyomuzu sevdi. 

Birkaç saat sonra Hilal hariç herkes gitti. Gökay yanıma oturdu. "Neden bir yerin acıdığında bana söylemiyorsun güzelim?" Parmaklarımla oynadım. "Çok önemli bir şey değildi. Azıcık karnım sancılandı." Saçlarımdan öptü. "Senin saçından düşen tek tel bile benim için önemli. Bundan sonra ne olursa olsun her şeyi bana söyle olur mu?" Kafamı salladım. Hilal elinde yeni pişmiş bir tabak sarmayla yanıma oturdu. 

Tak tak ben geldimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin