"Bakın başka bir zaman olsa keyifle izlerdim sizi. AMA ŞU AN OLMAZ" diye isyan etti Szymanski. O sırada Arda'nın eli hala belimdeydi. Ben ayağa kalkmak için hamle yapmamıştım. Sadece birbirimize bakıyorduk. Bu temas sorunu yüzünden kafayı sıyırmak üzereydim.
Arkamızda korkudan altına sıçmış bir takım olduğunu hatırladığımda ayağa kalkmak aklıma gelmişti nihayet. Hafifçe öksürdüm. "Saçmalamayın. Düşüyordum tuttu işte ne var bunda?"
"He he inandık tamam" dedi Mert abi. İnatlaşmayı bırakarak ilerlemeye devam ettim. Az önce olanları unutmaya çalışıyordum. Yoksa şu korku evi denilen şeyin ortasında psikolejim bozulacaktı.
Koridorun sonu başka bir odaya çıkmıştı. Hepimiz odaya girmiştik. En arkada duran Ferdi abi dışında. Son anda maskeli adam ortaya çıkmıştı. "KURTARIN BENİ" diye bağıran Ferdi abiyi ayağından yakalamış sürüklüyordu. Arda bir anda adamın sırtına atladı. "Lan şerefsiz bırak abimi" diye bağırdı adamın kafasını yumruklarken. Bu cesareti nereden çıkartmıştı bu çocuk? Daha az önce testereli adamdan kaçıyordu.
!!! İrfanlar karıştığı için artık Eğribayattan bahsederken (E) yazacağım
Adam yere düşmüştü. Bunu fırsat bilen İrfan(E) abi Ferdi abiyi çekiştirdi. Ama işe yaramamıştı. Çünkü az önceki üçlü yine buradaydı. Elektrik yiyen İrfan(E) abi Ferdi abiyi bırakmak zorunda kalmıştı. Arda da yere düşen adamın sırtından inmiş koşarak arkamıza saklanmıştı.
"Ulan Arda bıraksaydın işte topladın adamları tepemize" diye şikayet etti Mert abi. Sonra duraksadı. "Aynısı bana olursa beni bırakmayın sakın ha. Vallahi çıkışta görüşürüz."
Ferdi abiyi götürmüşlerdi. Arkasından da onlar gitmişti. Odada sadece biz kalmıştık. Yani takımdan son kalanlar.
Çıkarken kapıyı kiltlemeyi de ihmal etmemişlerdi. "Ee şimdi ne bok yicez" diye çok haklı bir soru sordu İrfan abi. Cevapsız bir soru.
Odaya göz gezdirdim. Her yerde kırmızı el izleri vardı. Yerlerde oyuncak bebekler vardı. Adamların çıktığı kapı dışında bir kapı daha vardı.
"Zebani beycim, biraz yardımcı mı olsan diyorum hani?" Herkesin odaya boş boş bakması üzerine bağırarak bu soruyu sormuştum.
"Siz ne beyinsiz insanlarsınız. Kapı var lan işte anahtarı bulun." Ama zebabicim yani alındım gücendim.
"Ayıp lan" diye söylendi Kent. Harbiden ayıp. Etrafa bu sefer anahtarı aramak için bakmaya başlamıştık.
Uzanamayacağım kadar yüksek bir dolap vardı. İçinde hiçbir şey yoktu fakat benim gözüm dolabın üzerindeki saksıya takılmıştı. "Biriniz beni kaldırsın da alayım şu saksıyı" dedim gözlerim hala yukarıdayken. Hafif bir gürültü çıkardılar ama dönüp bakmadım. Saksıya odaklanmıştım. Bir el beni bacaklarımdan tutup kaldırmıştı. Kim olduğunu anlamamıştım ama diğerlerinden gelen gülme seslerini duyuyordum.
Saksıya uzandıktan sonra aşağıya bakıp elimle işaret vermiştim ki o kişinin kim olduğunu fark ettim. Karanlık olsa da gözlerimiz alışmıştı.
Beni yere indiren Arda bana yer açmak için geri çekilmemişti. Ayaklarımız birbirine değiyordu. Bu karanlıkta bile nasıl gözleriyle beni etkisi altına alabiliyordu?
Yüzündeki hafif sırıtmayı fark ettim. Bense gözlerimi far görmüş tavşan gibi açmıştım. Bu kadar da belli etme be kızım!
Gelen gülme sesleriyle etrafa baktım. Tam tahmin ettiğim gibi hepsi bize gülerek bakıyordu. "Yok bişey kardeşim devam edin siz" dedi Kent malum sırıtmasıyla. Yani kendini bizim aramızı yapmaya adamış bir insan için bu anlar muhtemelen gurur kaynağıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgâr'ın Kızı
FanfictionYeşil sahanın üzerindeyken top ayağıma geldiğinde tribünlerdeki ses yükselmişti. Fenerbahçe taraftarı hep bir ağızdan iki kelime söylüyorlardı sadece. "Rüzgâr'ın kızı".