"Şimdi" dedim bilincimi açık tutmaya çalışarak. Gözlerim kapanmak için fırsat kolluyordu resmen. Dayanamayıp sızıp kalırsam rüyalarımda kendime sövecektim muhtemelen. "Ben Kerem Aktürkoğlu'nun evinde sızıp kalmadan önce neler olduğunu anlatsanız diyorum? Işın kılıcımı almış göz kapaklarımla savaşıyorum da şu an."
Yaptığım mükemmel benzetmelere yüzünü buruşturan Cenk çok da üzerinde durmamaya karar verdi. Beni umursamamaya çalışarak Muslera'ya döndü. "Abi versene şu fotoğrafları."
Sesli şekilde ofladım. "Yine mi fotoğraf ya! Söyle bu sefer kimle yakalanmışım?" Tepkim sonucu üç çift göz üzerime dikilmişti. İstemsizce ellerimi kaldırdım. "Tamam, bir şey demedim devam edin siz."
Muslera bana az önceki gibi Bakırköy Akıl Hastanesi güvenlik görevlisi gibi bakmıyordu. Ceketinin cebinden bahsi geçen fotoğrafları çıkartmak istiyordu ama tereddüt ediyordu. Kerem ona güven verircesine kafasını salladı. "Bilmesi gerekiyor abi" dedi kendinden emin bir şekilde.
Olay belli. Yine benden bir şeyler saklanmış anlaşılan. Ve ben bu şeyleri az önce tanıştığım insanlardan öğreniyorum.
"Muslera" dedim ilk defa ona adıyla seslenerek. Soyadı ile seslendiğim için yanına 'abi' ekini koyamamıştım. Estetik olarak güzel durmuyordu bir kere. Ve ben oyunculara taraftarın seslendiği gibi seslenmekten hoşlanıyordum.
"İnan bana bugün gördüklerimden sonra eminim bu göstereceğinizi kaldırabilirim. Göster haydi." Hala tereddütlü olan Muslera benden onayı aldıktan sonra yavaşça cebinden çıkardığı fotoğrafları masanın üzerine bıraktı.
Derin bir nefes alarak fotoğraflara elimi uzattım. Tam onlara dokunacaktım ki Cenk abinin seslenmesiyle durdum. "Rüzgâr" dedi yorgun bir sesle. Ne yapacağını bilemiyor gibiydi. Hatta bir an söylemek ile söylememek arasında kalmıştı. Ama kararını söylemekten yana kullanmıştı.
"Seni tanımasak da aynı yolun yolcusuyuz. Bu sporun ne kadar zor olduğunun farkındayız. Evet, hepimiz bu kariyer için hayatımızı vermiş insanlarız. Fakat biz bunun karşılığında bir bedel ödedik. Kazandığımız paralar yüzünden güven duygumuzu kaybettik. Hiç düşünmeyeceğimiz insanlar arakamızdan bıçakladı bizi. Belki başarımızı kıskandılar, belki ayağımızı kaydırmak istediler... Ama biz futbolcuyuz. İhanete uğrarız, hiç kimseye güvenemeyecek hale geliriz, hatta yeri geldiğinde kendi taraftarımızdan dahi linç yeriz. Ama işin sonunda yine kendimizi ayağa kaldıran biz oluruz. Bizim kariyerimizin bedeli bu Rüzgâr. Ne kadar düşsek de tekrar ayağa kalkmak zorunda olmak. Çünkü sen kalkmazsan insanlar seni daha da düşürecekler."
Elim hala fotoğrafların üzerinde donuk halde duruyordu. "Ne içindi bu konuşma" diye sordum. Aslında tamamını bile anlamamıştım. Bugünlük süremin sonuna doğru yaklaşıyordum. Beynim uyuşmuştu resmen.
Cenk abinin cevap vermesini beklemeden bir kez daha konuşmaya başladım. "Eğer biyolojik babam olacak şahsiyetten bahsediyorsan merak etme. Beni yıkacak kadar önemli bir yeri yok hayatımda. Bundan sonra da olmayacak."
Cenk abi yutkundu. Kelimelerini özenle seçmeye çalışıyordu. Benimle zar zor göz teması kuruyordu hatta. "Galiba senin görmen daha iyi olacak" diyebildi sadece. Devamını getiren ise Kerem'di. "Hiç bir duygunun kariyerinden önemli olmadığını unutma" dedi samimiyetle. Onu bugün bana karşı ilk defa böyle görüyordum.
Kafamı sallamakla yetindim. Artık çıkacak şeyden feci halde tırsıyordum. Alkolün de etkisiyle titreyen ellerim ince kağıt parçalarını tuttu. Gördüğüm görüntüler ile birlikte kaşlarım çatıldı. İdrak etmekte zorluk çekiyordum.
O adamdı bu. Hani Londra'da bankta yanıma oturan adam. Birlikte çekilen fotoğraflarımız yüzünden şikecilikle suçlanmamı sağlayan suçlu adam. Ama asıl şok eden o değildi. Yanındakiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgâr'ın Kızı
Fiksi PenggemarYeşil sahanın üzerindeyken top ayağıma geldiğinde tribünlerdeki ses yükselmişti. Fenerbahçe taraftarı hep bir ağızdan iki kelime söylüyorlardı sadece. "Rüzgâr'ın kızı".