Tamam, bayılacağım derken başta ciddi değildim. Hatta canım kardeşimin "Feriha kalk bir gören olacak" şakasına bile maruz kaldım bilincim yarı açık yarı kapalıyken. Ama Arda'ya sövmek üzereyken birden kendimi yerde buluvermiştim işte. En son hatırladığıma göre Arda, Ferhat olduğuna gerçekten inanmış bir şekilde hücrenin parmaklıklarını büküp yanıma ulaşabileceğine inanıyordu. Yiğit ise kanamakta olan kafamı küfürler eşliğinde seyrediyordu. Bütün bunların beraberinde bir de hamsi sesleri vardı kafamda. "Ulan yine mi rahat durmadınız" diye serzenişte bulunuyordu gariban polisimiz. Sonrası yok tabii.
Gözüme kendi burnumdan daha yakın duran bir surat ile açtım gözlerimi. Sonra ışıktan gözlerim kamaşınca geri kapattım. "Uyandı!" diye haykırdı burnumun dibindeki suratın sahibi. "Valla bu sefer uyandı hocam bakın ya!"
İrfan Can Kahveci bu umut dolu haykırışlarına bir cevap alamıyordu. Aldığı tek cevap şuydu. "Ulan İrfan Allah belanı versin senin ya. Sabahtan beri beş kere uyandı diye etrafına topladın bizi. Sanki kafayı kıran şu kız değil de sensin amına koyayım!" Mert abi yine haklıydı bence.
"İrfan abi" dedim gözlerimi tekrardan açmaya çalışarak. "Normalde aynı espriyi yapmayı sevmem, ama ben artık bu işi espri niteliğinden çıkartmaya karar verdim. Gerçekten soruyorum abi. Kulağımın kaç oktava kadar dayanabildiğini mi ölçüyorsun?"
İrfan abimin umrunda mıydı? Tabii ki hayır. "Kendine geldi işte" diye bağırdı aynı ses tonuyla. "Oğlum diyorum size uyandı bak normale bile döndü!"
Olayın ciddiyetini anlayınca insanlar etrafıma toplanmaya başladı. En son bıraktığım yerden almak gerekirse, Yiğit sağımdaki koltukta tam başucumda oturuyordu. Arda ise onunla simetrik şekilde solumdaki koltukta oturuyordu. Bana uyandığımı gördüğü andan beri tek bir soru soruyordu. 'İyi misin?' İyiye mi benziyorum?
Ben bizim yine nasıl böyle bir üçgen oluşturduğumuzu düşünürken Volkan abimi ve Gökhan abimi görmem ile bunu sonlandırmaya karar verdim.
"Abi" dedim halsizlikle. Az önce İrfan abiye laf yetiştirmekteki masterımı tamamlamış olsam da konuşmak bile zor geliyordu şu an bana. Volkan abim direkt üzerine alınarak yanıbaşımdaki Yiğit'i eliyle ittirdi ve bana yaklaştı. "Kardeşim" dedi gülümseyerek. Yüz ifadelerinden anlayabiliyordum. Kafama geçirmesi nedeniyle olayın sebebi olan Yiğit ile kafes dövüşüne girmişlerdi. Tabii ki kazanan Volkan Demirel olmuştu.
Dudağımı tekrardan zorlukla araladım. "Kireçburnu sahile inelim mi?"
Volkan abim kaşlarını kaldırdı. Onun yerine bir diğer muhattabım Gökhan abim girdi araya. "Rüzgâr sen gerçekten iyi misin" diye sordu endişeyle.
Soruyu hangi anlamda sorduğunu tam olarak anlamadım. Şu bizim 'Fenrbahçe gazisi' olma yolundan mı bahsediyor, yoksa psikolejik tahlillerimden mi? En sonunda ikisinin de aynı anlama geldiğine karar verip "Hayır" cevabını verdim. Beklediği cevabı alan Gökhan abim gülümsedi. "En azından sarsıntı falan yok. Hala bizim Rüzgâr bu." dedi son derece rahat bir sesle.
Baygınlıktan olsa gerek, gözlerimi çevirince bile başıma ağrı giriyordu. Bu yüzden odada kim var kim yok bakamamıştım. İlk defa bakma fırsatı buluyordum. Bakmaz olaydım...
Son zamanların ayrılmaz ikilisi İsmail Yüksek ve Barış Alper Yılmaz bir koltukta oturmuş bizim 'kireçburnu sahil' olayına anlam vermeye çalışıyorlardı. Kerem yanlarına oturmuş onlara beni sorgulamamaları gerektiğini anlatıyordu. Koltuğun kenarındaki yüksek kısma oturmuş kolunu Kerem'in omzuna atmış olan Mert abi de kesinlikle bu tabloyu tamamlayan isimdi. Onun yanında ayakta Djiku ve Becao duruyordu.
Diğer tarafta gözümü daha da kanatan tabloyu görmemle birlikte iki gün baygın yatmamın daha cazip bir fikir olacağına karar verdim. "Uyanmamış gibi yapmam için geç mi" diye sordum Yiğit'e. Kulağıma eğilip fısıldadı. "Elimde olsa ben de bayılacağım kardeşim, bence sen elindeki şansı kaçırma" dedi ciddiyetle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgâr'ın Kızı
FanfictionYeşil sahanın üzerindeyken top ayağıma geldiğinde tribünlerdeki ses yükselmişti. Fenerbahçe taraftarı hep bir ağızdan iki kelime söylüyorlardı sadece. "Rüzgâr'ın kızı".