"Yüzünüzü gören cennetlik hanımefendi" diye bir ses duymamla arkamı döndüm. Gökhan Gönül, arabasının içinden bana her zamanki gülümsemesiyle bakıyordu.
Çok yoğun bir antrenmanın sonuna gelmiştik ve hepimiz sadece yaptığımız işe odaklanmıştık. Çıkan tek ses su molası verdiğimiz sırada İrfan abinin iğrenç şakaları ve Szymanski'nin ne kadar yorulduğundan şikayetçi olmasıydı. Arda ile de konuşmamıştık. Bir ara dün Kerem, Cenk ve Muslera ile ne konuştuğum sorulmuştu fakat İsmail hocanın çağırması ile bu sorudan da yırtmıştım.
Yüzümde sevdiğim bir insanı görmüş olmanın verdiği bir gülümseme ile arabasına doğru ilerliyordum ki duyduğum adım sesleri ile durdum. Arda kafasıyla Gökhan abimi selamladı. Sonrasında ise bana dönüp elindeki telefonu uzattı. Dikkatli baktığımda bunun benim telefonum olduğunu fark ettim.
"Hala beni iyi olduğuna inandırmaya mı çalışacaksın? Yoksa seni telefonunu bile unutturacak kadar dalgın yapan şeyin ne olduğunu söyleyecek misin?"
Dalgaya alırsam bir umut boşverir düşüncesiyle "ikincisi olsun" diye cevap verdim. Ben onu mutlu mesut yaşayan ve hiçbir sorunu olmayan bir kızcağız olduğuma inandırmak için tatlı tatlı sırıtıyordum. O ise bana doktorun hastasına baktığı gibi bakıyordu.
"Rüzgâr" dedi en samimi sesiyle. "Senin için endişeleniyorum. Dünden beri çok garipsin. Zaten antrenmanda sorduğumuz sorulardan da kaçtın. Sen bize her şeyini söylersin Rüzgâr. Neden dün gece her ne olduysa söylemek istemiyorsun?"
İnsan bazen dilsiz olabilmeye bile özenirmiş. Nereden biliyorsun diye sormayın. Az önce öğrendim.
Suskunluğumun her şeyi daha kötü yaptığının farkındaydım. Bir şeyler uydurmam gerekiyordu. Normalde bu işi çok iyi yapardım. Ne oluyordu bana? Neden aklıma söyleyebilecek hiçbir şey gelmiyordu? Yorulmuştum belki. İçimde böylesine fırtınalar koparken her saniye hangi yalanı uyduracağımı düşünmek yıpratıyordu beni.
Bedenimi saran kol ile düşüncelerim yarıda kesildi. Beni kendine çekmiş sarılan Arda'ya daha fazla şüphe çekmemek için karşılık verdim. Hoş, çekeceğimi çekmiştim zaten. Gerisine gerek mi vardı ki?
"Ben sana sonuna kadar güveniyorum sevgilim. Her ne dönüyorsa senin halledebileceğine eminim. Hazır olduğunda seni dinlemek için bekleyeceğim."
Onu anlayamamak beni deli ediyordu. Kimdi o? Bu sözleri söyleyen benim sevgilim miydi? Yoksa beni bitirmek için güvenimi ve sevgimi kazanmış bir hain mi?
"Haydi, Gökhan abiyi bekletme daha fazla" dedi kollarını benden ayırarak. Onu sadece başımla onayladım ve bir daha arkama bakmadan Gökhan abimin arabasının ön koltuğunda yerimi aldım.
"Gelmeseydin ne yapardım bilmiyorum" dedim arabaya biner binmez. Kaşları çatık adam bana döndü. "Sen acil deyince geldim hemen de, neler oluyor?"
Onu buraya ben çağırmıştım. Daha fazla içimde tutamıyordum çünkü. Birilerinin bana yol göstermesine ihtiyacım vardı. Kaybolmuş gibiydim.
Araba tesislerden çıktığında anlatmaya başladım.
"Abi ben ne yapacağımı bilmiyorum. Neye inanacağımı bilmiyorum artık. Hiç kimseye bir şey de anlatamıyorum. İçinde olduğum durumu anlayacak birini bulamıyorum çünkü. Ablam ya da abim olaya duygusal yaklaşacak. Yiğit kendi için önemli bir dönemden geçiyor ve sürekli antrenmanda. Kafasını karıştırmak istemiyorum. Eda ve Vargas Fenerbahçe'de oynuyor ama onlar benim gibi değiller. İçlerinde benimki gibi körü körüne bir takım sevgisi yok. Onlar profesyoneller. Beni anlamayacaklar. Takımdakiler en iyi ihtimal gibi görünüyor. Ama hepsi her gününü Arda'yla birlikte geçiriyor. Ben öğrendiğimden beri çaktırmamak kafayı yiyorum. Onları da bu şeyin içine sokmak istemiyorum. Volkan abim desen anlattığımda Arda'yı bıçaklamazsa şükrederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgâr'ın Kızı
FanfictionYeşil sahanın üzerindeyken top ayağıma geldiğinde tribünlerdeki ses yükselmişti. Fenerbahçe taraftarı hep bir ağızdan iki kelime söylüyorlardı sadece. "Rüzgâr'ın kızı".