"Lan niye kimse beni kaldırmadı?"
İrfan(E) abimin gelişiyle hepimizin gözü ona dönmüştü. Saat 4 e geliyordu. Ve o uçaktan beri uykudaydı.
"Lan sen yaşıyon mu!" Cengiz abi koşarak ona sarıldı. Harbiden öldü sandık ya.
"Kaldırmadı derken? Ben miyim lan Volkan abinin ilacını içen?" İsmail abi yine haklı yine haklı.
"Ne?" İrfan(E) abiye baktım. Şaşkın suratına. Gerçekten fark etmemiş miydi?
"Abi sen de ne kütükmüşsün be? Bütün operasyonu bozdun ulan bir meyve suyu içcem diye. Daha yeni mi fark ediyorsun?"
"Lan iki metre boyun var bize taşıttın kendini. Neler çektik haberin var mı kaleci efendi? Bu çocuk rol yaptı senin yüzünden koskoca başkana. Bu kız yalan söyledi Ali Koç'a. Zıkkım iç İrfan." Mert abideki drama queenlik şaka mı?
Onu parmakla göstermesi yüzünden Kent oturuşunu düzeltti. "Sizi anlamıyorum ama umarım küfretmemişsinizdir."
-
Aradan bir hafta geçmişti. Kaldı iki haftam. Bu süre içinde yanımda duran biri olmamıştı. Herkes karşıydı fikirlerime. Hepsi gitmem için yalvarıyordu resmen.
Kamptan geldikten sonraki ilk gün sadece dinlenmiştik. Fakat sonraki gün yine başlamıştı bizim mesai. Ama o kamptan sonra zor gelmiyordu. Bedenlerimiz alışmıştı o ağır antrenmanlara. Bunlar kuş tüyü kadar hafifti.
Tabii bize kolay geldiğini gören İsmail hoca yine yapmıştı yapacağını. Hazır vücutlarımız alışmışken bu ağırlığa onları geriletmek istemediğini söylemişti ve kamp kadar olmasa da daha ağır bir antrenman düzeni oturtmuştu.
Bugün Trabzonspor maçının olacağı gündü. Evimizdeydik. Kadıköy'deydik. Kendi evimden daha çok benimsemiştim burayı. Kadıköy zafer demekti.
Maçın başlamasına az bir süre kalmıştı. Taraftarın hiçbir şeyden haberi yoktu tabii. Chelsea'da olan galibiyetimizden sonra bağlanmışlardı bana. Artık diğerlerinden bir farkım yoktu onlarım gözünde.
Geçen haftaya kadar böyle olmak için nelerimi vermezdim. Ama şimdi sadece canımı yakıyordu. Tek başıma ayakta kalamıyordum. Bütün sevdiklerim bana böyle karşıyken onlarla savaşamıyordum.
"Arda, beni bekle!" Soyunma odasından çıkıp Arda'yı görmüştüm. Bunun üzerine ona yetişebilmek için koşmuştum.
Bana gülümsemeye çalışıyordu. Bir hafta boyunca yaptığı gibi. "Ne zamana kadar kaçacaksın?" Evet, bir haftadır benimle konuşmamak için extra çaba sarf ediyordu. Ve bu benim daha da canımı yakıyordu.
"Ne kaçması Rüzgâr? Sadece maça konsantre olmaya çalışıyorum." Aynen kanka. Ben de Sinan Engin'in gür saçlarıyım.
"Ne yapmaya çalışıyorsun? Ben sana gitmek istemiyorum dedikçe daha da uzaklaşıyorsun resmen. Neden ya neden? Seni bırakmak istemiyorum diyorum. Neden kendini benden uzaklaştırıyorsun?" Sonunda günlerdir yapmak için beklediğim konuşmayı yapıyorduk.
Derin bir nefes aldı. "Sonunda gideceksin Rüzgâr. Ben dahil hepimiz gitmeni istiyoruz. Senin için. Ama sen hala inat ediyorsun. Eğer beni bırakmamak için yapıyorsan bunu söyle."
"Neden" diye sordum demeye çalıştığı şeyi anlamayarak.
Duygusuz bir şekilde bakıyordu. "Çünkü eğer durum buysa senin iyiliğin için sensiz kalmaya hazırım ben."
Sensiz kalmak
"Bu bir ayrılık konuşması mı?" Birkaç dakika hiçbir şey diyemedikten sonra sorduğum şey bu olmuştu. İdrak etmeye çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgâr'ın Kızı
FanfictionYeşil sahanın üzerindeyken top ayağıma geldiğinde tribünlerdeki ses yükselmişti. Fenerbahçe taraftarı hep bir ağızdan iki kelime söylüyorlardı sadece. "Rüzgâr'ın kızı".