Tek niyetim kendimden başka hiç kimseye inanmamak olmuştu. Arda'ya iftira atıldığına inanmayı şu hayatta hiç bir şeyi istemediğim kadar istiyordum. Ama gözlerimle görmüştüm onu. Gözlerime inanmayıp da kalbime inanmak aptallık olurdu şu durumda.
Kendimi böyle teselli ediyordum. Delirmenin eşiğinde bir insan olarak ancak böyle koruyabiliyordum akıl sağlığımı. Bu yüzden biriktirdiğim bütün nefreti Arda'ya kusuyordum. Olması gereken buydu. Bu olmalıydı.
Gökhan abim olsa asla izin vermezdi buna. O iyi bir intikam almanın peşindeydi. Arda'nın en beklemediği anda cevap vermeliydik ona göre. O zamana dek hiç bir şeyden haberim olmadığına inanmalıydı Arda.
Ama ben bunu başaramıyordum. Daha fazla hiç bir şey olmamış gibi davranamıyordum. Onun yüzüne baktıkça tekrardan kanmaktan korkuyordum o gülümsemesine. Bugün burada her şey bitmeliydi. Sorulacak hesaplar sorulmalıydı. İntikam mı? Elbet bir gün alınırdı.
"Bunlar" dedi Arda yavaşça. Konuşmasına izin vermedim. "Bunlar üzerime atılan suçun nedeni olan adamla yakalanmış fotoğrafların. Belki hatırlamak istersin. Hani yarın mahkemesine çıkacağım duruşmadan bahsediyorum." Laflarımı sesini çıkarmadan dinliyor, bir yandan da tekrar tekrar bakıyordu fotoğraflara. Yüzündeyse aynı şaşkınlık ifadesi. Bu ifade beni delirtiyordu işte. Hala haberi yokmuş gibi davranabilmesi beni delirtiyordu.
Hızımı alamayıp telefonumu çıkardım cebimden. "Ama ben dünyanın en salak insanları listesinde başı çektiğim için açıklaması vardır dedim. Sonra ne hikmetse bu video çıktı karşıma."
Konuşmama aynı acımasızlıkla devam ederken videoyu da gösterdim ona. Her bir saniyesini dikkatlice izledi. Bir kez daha duydum videoda lafı geçen konuşmayı.
"Onun böyle bir takımda oynamaya hakkı yoktu. Fenerbahçe burası! Türkiye'nin en büyük spor klübü. Hem o bir erkek bile değil. Nasıl oluyor da bizimle birlikte oynayabiliyor? Onun burada bir yeri yok!"
Günlükte yazanların tıpa tıp aynısıydı işte. Düşünüp duruyordum. Ama çıkamıyordum şu işin içinden. Düşünmemeye çalıştım. O kadar şeyi tek bir tesadüf yüzünden görmezden gelemezdim.
Devam ettim. "İnanır mısın, bütün bunların üstüne yine de emin olmak istedim. Gelip seni takip ettim. Tahmin et bakalım ne gördüm?"
Gözlerindeki nefret son bulmuştu Arda'nın. Hafif dolu, masum gözlerle izliyordu beni. Benim nefretimse kat ve kat artmıştı. İçimde kalmış bütün zehri dışarı akıtıyordum. Dolu gözlerimle son darbeyi vurdum.
"Buluştuğun kişi Kemal Alev'in ta kendisiydi."
Elinden sert bir hareketle fotoğrafları ve telefonumu alıp sırt çantama attım. Öylece beni seyrediyordu.
"Şimdi söylesene ne kadar çok sevdiğini" dedim buruk bir gülümsemeyle. "Londra'da o fotoğrafları çeken sendin. Çünkü babam olacak o herifle anlaşma yaptın." Araya histerik bir kahkaha sıkıştırdım. "Gerçekler acıdır belki, ama er ya da geç ortaya çıkarlar Arda Güler" dedim son kez. Sonrasında geride kalan hiç bir şeye bakmadan arkamı döndüm ve hızlıca uzaklaştım oradan.
Yoldan bir taksi çevirdim. Tesisten çıkan Serdar ve İrfan abiyi görüyordum. Sırasıyla bütün takım dışarıya akın etmişti. Arda dışında.
Beni durdurmak için taksiye doğru koşmak istediler. Ama ben taksiciye döndüm. "Kireçburnu" dedim hızlıca. Onlara kısa bir özür bakışı attım ve taksiyle birlikte oradan uzaklaştım.
"Yaptım" dedim tuttuğumu fark etmediğim nefesimi vererek. Elimi kalbimin üzerine yerleştirip sakinleşmeyi bekledim. Haftalardır içimde tuttuğum şeyi sonunda atmıştım içimden. Gerisi şu an önemli gelmiyordu. Sonradan pişman olacağımın farkında olarak yapmıştım bütün bunları. Ama ben pişmanlık duyacağım anı düşünmek istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgâr'ın Kızı
FanfictionYeşil sahanın üzerindeyken top ayağıma geldiğinde tribünlerdeki ses yükselmişti. Fenerbahçe taraftarı hep bir ağızdan iki kelime söylüyorlardı sadece. "Rüzgâr'ın kızı".