Düdük çaldı. Etrafta polisler görünmüyordu. Kadıköy'de tam bir derbi atmosferi hakimdi. Başlıyorduk.
Ferdi abide olan top Mertens'ten gelen bir çalımın üzerine Galatasaray'a geçmişti. Top kendilerine geçtiği an atak başlatmayı deniyorlardı. Mertens'ten Kerem'e ve ondan Zaha'ya.
Zaha bizim yarısahamıza doğru sürdü topu. Üzerine gelen Mert Müldür'den ustaca bir hareketle sıyrıldı. Ona yakın bölgede bulunan Tadić ve Szymanski Zaha üzerinde baskı kurdular. Oradan da sıyrılmak isterken Tadić'in araya ayak koymasıyla top Fred'e geçmişti.
Aklıma günlerce Zaha'yı transfer etmeyi beklerken Tadić'i aldığımız ve Zaha'nın bir gün içinde Galatasaray'a gittiği zamanlar geliyordu. Sırıttım. Onları karşılaştırmıyordum. Sadece Tadić bizim ihtiyacımızdı. Hem saha içinde, hem saha dışında. Biz bir oyuncudan çok bir karakter almıştık. Büyük bir karakter. Onun yerine Zaha'yı almak herhalde yapacağımız en büyük hata olurdu. Tekrardan maça odaklandım.
Maç hızlı başlamıştı. Top Kerem Aktürkoğlu'nun ayağındayken Galatasaray bir hücum denemesi daha yapmıştı. Fakat Bonucci tarafından ustaca engellenmişti. Maç'ın ilk 15 dakikası hızlı ve bol pozisyonlu olmuştu fakat sonuç getirmemişti.
Galatasaray iyi oynuyordu. Ligde karşılaşabileceğimiz en güçlü rakip olduklarına kuşku yoktu. Fakat kazanmak zorundaydık. Başka şansımız yoktu.
Sakatlıktan yeni dönen Becao'nun Boey'e yaptığı faul sonucunda Boey yerde kalmıştı. Oyun duraksama süresindeyken Arda yanıma yaklaştı. Yanında İrfan abim vardı.
"Rüzgâr" dedi İrfan abim. "Lütfen sahanın içinde bulunan polislerin senin şu mahkeme işiyle ilgili olmadığını söyle."
İrfan abimin baktığı tarafa baktım. Gelmişlerdi. Beni gözetliyorlardı. "Rüzgâr bunlar sana bakıyor" dedi Arda endişeyle. "Naptın sen" diye ekledi sıkıntıyla.
"Başkandan söz aldım" dedim sadece. "Maçı bölmeyecekler." Arda karşı çıktı. "Ne demek maçı bölmeyecekler? Maç bittikten sonra ne olacak peki?"
Şerefsize bak diye geçirdim içimden. Sanki çok da umrundaydı. Geçirdiğim son berbat hafta içerisinde sık sık yapmak isteyip bir türlü yapamadığım şeyi bir kez daha içime attım. Şunun yüzüne bir yumruk çakmak için nelerimi vermezdim şu an.
"Bir don atlet getirirsiniz artık" dedim sırıtarak. Arda ağzı bir karış açık bana bakarken İrfan abi omzuma bir yumruk geçirdi. "Manyak mısın kızım sen" dedi hararetle. "Gerçekten kaçtın mı?!"
Boey'in başında duran Galatasaray oyuncularının kafaları bize dönmüştü. Anında ağzına vurdum. "Abi asıl sen manyak mısın ya! Ne bağırıyon? Açıktan kaçsak polis olmaz burada herhalde. Gizlice kaçtım amına koyayım!" Fısıltıyla karışık bir bağırma eşliğinde söylemiştim bunları. Yüzü şekilden şekile giren İrfan abim Arda'yla bakışıyordu.
"Bakın" dedim ikisine ithafen. "Önce şu maçı atlatalım. Sonra her şey hallolacak, güvenin bana." "Sana mı" dedi İrfan abi alayla. "Kızım Liva gol kralı olacak deseler şu an senden daha çok güvenirim."
İrfan abimin gözlerimi yaşartan güveninin sonucunda bir şey demeyip yeniden başlamak üzere olan oyuna odaklandım. Hepimiz pozisyonlarımızı aldıktan sonra maç tekrardan başladı.
Szymanski'den gelen pasla top bana geçtiğinde normal seviyede bir hızla atağa geçmek için ilerledim. Sağ tarafta Mertens topu benden almaya çalışıyordu. Sol tarafta ise Torreira vardı. Karşıdan da İcardi üzerine geliyordu. Buradan çıkamayacağımı anlayınca Mertens ve İcardi'nin arasından topu Džeko'ya yolladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgâr'ın Kızı
FanfictionYeşil sahanın üzerindeyken top ayağıma geldiğinde tribünlerdeki ses yükselmişti. Fenerbahçe taraftarı hep bir ağızdan iki kelime söylüyorlardı sadece. "Rüzgâr'ın kızı".