41: Fenerlilerin Kaderi

539 55 31
                                    

"Ulan Kadıköy!" diye haykırdım denize karşı. Vakit geceye yaklaşmışken hala eve gitmek gelmiyordu içimden. Önce Kadıköy sokaklarına atmıştım kendimi. Şimdiyse denize bakan bir yer bulmuştum kendime. Kaldırım taşlarından birine oturmuştum. Etrafta kimseler dolaşmıyordu.

İsyanıma devam ettim umursamazca. "Neden seninle yaşamak bu kadar zor ha? Alt tarafı Fenerliyiz lan işte! Doğuştan dümdüz Fenerliyim. Fenerlilerin kaderi neden hep böyle olmak zorunda ki?"

Hayır, bu sefer sarhoş değildim. Ama yavaş yavaş o tarafa doğru kayacağımı hissediyordum. Sadece bira almakla yetinmiştim. Ama gecenin geri kalanı öyle geçmeyecek gibiydi.

Bira kutusunu tam açacaktım ki birinin onu elimden almasıyla duraksadım. "Hey" dedim kim olduğuna bakmadan. "Versene şunu!"

"Oldu canım!" diye cevapladı karşımdaki tanıdık ses. Dikkatli bakınca karşılaştığım surat istemsizce gözlerimi devirmeme neden oldu. "Ne işin var senin burada" diye sordum pek de sıcak olmayan bir karşılamayla. Neyse ki onun da çok sıcak bir insan olduğu söylenemezdi. En azından bana karşı.

Herhangi bir davet beklemeksizin yanımdaki kaldırım taşına oturdu. Sonrasındaysa onunla tanıştığım günden beri sürekli yaptığı şeyi yapmaya başladı. Yani söylenmeye.

"Şuna bak ya! Hanımefendi içip içip sıçıyor, sonra bizim başımıza kalıyor. Hem daha senin yaşın kaç be! Az büyüklerine saygı göster. Abi diyeceksin abi!"

Baymış bir ifadeyle cevap verdim. "Of Kerem ya! Babannemle yarışırsın söylenme konusunda ha! Ayrıca 'Kerem abi' lafı lugatıma oturmadı. Var mı bir diyeceğin? Kerem diyeceğim işte."

"Terbiyesiz" dedi ciddi olmayan bir ifadeyle. Gözümle elindeki teneke kutuyu işaret ettim. "Hadi ver şunu" dedim elimi uzatarak. Ama o inadına kutuyu benden uzak tutuyordu. Bu hareketimle birlikte yüzünde hınzırca bir gülümseme belirdi. Kapağı açıp içindekini yere dökmeye başladı. Ben onu güç bela durdurana kadar ise içecek çoktan bitmişti.

"Lan ben ona para verdim be vicdansız" diye çıkıştım ayaklanırken. Beyefendi hala gülmekle meşguldü. "Ben o hataya bir kez düşerim yalnız. Bir daha hayatta senin Alvin ve Sincaplar'ınla uğraşamam!"

İstemsizce sırıttım. "Sen uğraşmadın yalnız" dedim tekrardan kaldırım taşına oturarak. "Muslera uğraştı. Ama galiba benim hız fazla geldi size, oralara yetişemediniz."

"Çok komik" dedi yüzünü buruşturarak. Sonra anılara dalmış gibi denizi seyre daldı. "Harbiden ne koşturdun ya!" Muzip bir gülümseme belirdi yüzümde. "Kerem bey, bu kadar erken pes etmeyin lütfen. Bu daha hiç bir şey. Buyrun bir de maçta görüşelim."

Yüzünden sıkılmışlık akıyordu. Gerçekler bazen böyledir be Kerem.

"Soruma cevap vermedin" dedim maç muhabbeti bittikten sonra. Sorarcasına baktı. Sorumu yineledim. "Ne işin var burada?"

Sanki o da bu konuda kendini sorguluyormuş gibi bir havası vardı. Birkaç dakika böyle kendi kendine düşünmesiyle geçti. Fakat sonunda cevap vermeye karar verdi. "Hangisini seçtiğini merak ettim sadece."

Kerem buradaysa tabii ki bu konu için buradaydı. Yoksa muhtemelen benden uzak durmak için extra çaba harcardı. Evet, bunu dün ve bugün geçirdiğimiz kaliteli zamanlardan çıkartmıştım.

"Eğer kendimi kandırmamış olsaydım benim seçimim her zaman belliydi zaten Kerem" diye cevapladım onu göz teması kurmadan. Dalgaların yükselip sonrasında kıyıya vuruşunu izlemek keyif veriyordu şu an.

Yüz ifadesinin değiştiğini kısmen görüyordum yandan. O bana dönse de ben hala manzarayı seyrediyordum. "Sonunda inandın ha" dedi hafif şaşkınlıkla. Ben de ona baktım. Ona güvenip güvenemeyeceğimi bile bilmiyordum. Ama içimden güvenmek geliyordu. O olmasaydı benim haberim bile olmayacaktı olanlardan.

Rüzgâr'ın KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin