Pinhani-Beni sen inandır
13 Ekim 2009
"Neden kimse onun yanına oturmuyor?" dedim.Erdem'i işaret ettim.Bahar yine çok bilmiş yüz ifadesini takındı.Bir elini beline koyup ayağıyla ritim tuttu.
"Çünkü o bi ezik!Anne babası bile yok."
Şaşkınlıkla ağzım açıldı.O hiç bir zaman böyle birşey söylemeyecek biriydi."Bahar!Böyle şeyler söylemen çok yanlış o sadece bir çocuk ve bunun eziklikle alakası yok.Hem biz böyle kelimeler kullanmak için çok küçüğüz,üçüncü sınıfa giden bir çocuk neden ezik derki?" dedim çıkçıklayarak.
"Bilgecan dede gibi konuşmayı kes.Hem sen neden o ucubeyi savunuyorsun ki?Annesi misin babası mısın?"Gülmeye başladı ve zorla konuşarak devam etti.
"Aa ikisi de yoktu değil mi?"Kafamı iki yana sallayıp onun yüzünün düşmesine neden oldum."Sen cidden bir tuhafsın bugün anlayamadım.Umarım annenin yanında da böyle konuşmazsın,üzülür."Cümlemi bitirdikten sonra yemeğimi alıp yürümeye başladım.
Ne karşısında ne de yanında kimse olmayan Erdem'e baktım.Bizim sınıftakilere göre öğle arasında tek olanlar hiç sevilmeyen insanlardı.
Kirpi gibi,sevilmedikçe dikenleri daha çok batardı.Aynı dedem gibi.Bu düşünceyi hep saçma bulurdum.Düşünceyi düzeltmeye çalışmak benim görevimmişcesine sahiplenirdim.
Erdem'in hemen karşısına oturdum.Bakışları bana döndüğünde sorgularmış gibi kaşlarını oynattı.Gülümsedim.
"Afiyet olsun!" dediğimde saniyeler sonra kafasını sallayıp yemeğini yemeye devam etti.Ben ise klasik saçmalama zamanıma girmiştim."Ya ben bu hayat bilgisini neden görüyoruz hiç anlamıyorum biliyor musun?Hiç bir işe yaramıyor.Hala herkes çok kaba ve düşüncesiz.Tabii bunun yanında önyargı da var.Çok sinirlendiriyorlar beni.Sınıftakilere hiç anlam veremiyorum.Durduk yere dalga geçmek için bir şey bulup gülmeye başlıyorlar.Ne bu gülme merağı?Sürekli gülünecekse gerçek mutluluk ne anlamaz ki kimse.Çok tuhaf buluyorum.Sence de öyle değil mi ama?"Heyecanla cevap vermesini bekledim.Bir yıldır aynı sınıfta olmamıza rağmen hiç sesini duymamıştım.Bu bana merak uyandırdı.Fakat sadece kafasını sallamakla yetindi.
"Anladığım kadarıyla pek konuşasın yok.Olsun ben senin için de konuşurum.En azından beni dinleyen biri var şuan.Yani umarım."Yeniden kafasını onaylar anlamda sallayınca gülümsedim.
"Beni hiç kimse dinlemiyor biliyor musun?Belki de çok konuştuğumdandır.Çünkü ben sürekli konuşmak istiyorum.Örneğin havadan,hayvanlardan,okuldan,yemeklerden konuşmak istiyorum.Sürekli konuştuğum içinde beni pek dinleyen olmuyor.Doruk'um hariç.Doruk beni hep dinler.Gerekirse başı aşırı ağrısın,beni yine dinler."dediğim anda bakışlarım karanlıkla buluştu."Bil bakalım ben kimim?" diyen sesin sahibi Doruk'tan başkası değildi.
"Bir düşüneyim...Doruk Alp!"Gözlerimdeki eller çekilince Doruk elinde yemekle yanıma oturdu.
"Afiyet olsun." dedi gülümseyerek.Başımı eğdim.Devam etti.
"Bahar niye yanında değil?Hayret."
"Küstüm ona."
"Seni üzecek bişey mi dedi?"Aniden değişen sesiyle konuşunca içim kıpır kıpır olmuştu.
"Hayır ama biraz saçmaladı.Önemli değil."
"Peki ozaman."Sesi yeniden normale dönünce yemeğini yemeye koyuldu.Üçümüzde yemeğimizi bitirmiştik.Doruk önümüze üzüm uzattı.
"Hadi beraber yiyelim!"Sema abla bende yerim diye hep fazladan koyardı.Hergün beraber yerdik yemeklerimizi.Bugün ise bir arkadaşımız daha vardı.Doruk ise hiç sorgulamadan Erdem'e samimi davranmıştı.İşte bu yüzden Doruk'u çok seviyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBOLAN KÜL
Short Story"Ahu ben seni seviyorum." dedin ve gözlerini kapadın.Kıkırdadım. "Ben de seni çok seviyorum Doruk." dediğimde ofladın.Yüzün öylesine garipti ki neden bunu yaptığını anlayamadım. "Beyza'ya ya da bi başkasına karşı beslediğim bir sevgi gibi değil bu."