-10-
❝Lâl❞
Olduğum yere çakılıp kaldım bir süre. Aklım allak bullak bir biçimde öfkemi diri tutarak arkama döndüm. "Ne saçmalıyorsun sen be? Ne kızı, ne bebeği?"
"Yalan söyleme, Lâl. Kucağındaki bebeğin babası benim, biliyorum." Ceketinin iç cebinden çıkardığı fotoğrafı gösterdi. Işık ve ben. Kendinden emin bir ifadeyle gözlerime bakan adam kararlıydı. "Beni kaybettikten o kadar kısa süre sonra başkasıyla olamayacağını bilecek kadar iyi tanıyorum seni. Sırf yaptığım bu şeyden dolayı bana kızgınsın diye kızımı benden ayıramazsın Lâl."
"Ne diyorsun sen Valentino, kafayı mı yedin?"
"O benim bebeğim. Bizim bebeğimiz."
Durmadan bozuk plak gibi aynı şeyleri tekrar edip duruyordu. Sayıklar gibi. "Hayır, değil. Valentino, sen her şeyi-" Duraksadım. Ne yapıyordum ben ya? Neyi açıklıyordum? Bir açıklama yapması gereken varsa o kişi ben değildim. Tam da bunları düşünürken kafama dank etti. "Bir dakika ya, sen bunun için mi ortaya çıktın?" Tabii ya. Yılanı deliğinden çıkaran olay buydu demek. Valentino Riccardo'yu bulunduğu delikten çıkaran şey bir bebekti. Ona ait bir bebek. Tıksırırcasına öfkeyle güldüm. Yakalarına yapıştım. "Ya sen ne adi bir adamsın? Bana bunca acıyı nasıl yaşatabildin?" Sesim daha da yükselirken hesap sorar gibi bağırdım. "Nasıl yaptın bunu?"
"Lâl-"
"Hiç mi acımadın hâlime, ha? Hiç mi vicdanın sızlamadı? Pislik!" Onu sarsıp duruyor, yakalarını çekiştiriyordum ve o hiç karşı koymıyordu. "Ben sana ne yaptım ha? Seni sevmekten başka ne yaptım? Seni canımdan çok sevmekten başka ne yaptım da sen bana bunu reva gördün?" İçimdeki yangını biraz olsun söndürebilmesini umarak gövdesini yumruklamaya başladım. Öfkemi dindirmesini istedim.
"Ben seni üzmek-"
"Kapa çeneni!" Gözyaşlarından bulanıklaşmış gözlerimi elimin tersiyle sildim. "Ve şimdi hiçbir şey olmamış gibi nasıl, hangi hakla karşıma çıkabiliyorsun?"
Öfkeyle ve hınçla göğsünü yumrukladığım adam dağ gibi yıkılmadan karşımda duruyordu. Yalnızca "Böyle olması gerekiyordu." dedi. Hepsi bu. Böyle olması gerekiyordu. Benim üzülmem gerekiyordu. Kahrolmam. Her gün bir kez daha ölmem gerekiyordu onun için. Çünkü böyle olması gerekiyordu. Valentino Riccardo böyle olması gerektiğine karar vermişti.
Histerik bir biçimde başımı aşağı yukarı sallarken "Böyle olması gerekiyordu." diye sayıkladım. "Demek böyle olması gerekiyordu." Yüzsüzce karşıma geçip böyle olması gerekiyordu diyen adamdan geri geri adımlarla uzaklaştım. Boynumdaki lâl taşı ve yüzüğün asılı olduğu kolyeyi koparırcasına çıkardım ve suratına fırlattım. Onunla aramızda hiçbir bağ kalsın istemiyordum artık. Kin dolu bakışlarla onu lânetlerken yüzüne tükürdüm. "Siktir git, Valentino!" Kapıya doğru yürürken son kez duraksadım ve arkama baktım. İşaret parmağımı tehditkâr bir biçimde sallarken onun ne kadar güçlü biri olduğu umurumda bile değildi. "Bundan sonra benim baş düşmanımsın!"
Kapıyı çarpıp çıktım. Nereye gittiğimi bile bilmeden koridorda yürüyordum. Ne etrafımdaki arkadaşlarımın ne de Aydın Hoca'nın söylediklerini anlamadan dinlemeden oradan uzaklaştım. Ne yaptığımı bilemez hâlde hastanede deli gibi yürüyordum.
Asansör kapısından içeri girdim. Kendimi kaybetmiş gibi yürürken kliniğin kapısı önünde buldum kendimi.
2 yılımın yalan bir yastan ibaret olduğunu anlamak. Ölmemiş birinin yasını tutmak. Belki de gününü gün eden birinin arkasından günlerce ağlamak. Kim için? Karşına geçip böyle olması gerekiyordu diyen umursamaz bir orospu çocuğu için. Aşkımı, sadakatimi hak etmiyordu. İçine onu doldurduğum, her an her saniye içinde onu taşıdığım bu kalbi hak etmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rio'da Bir Gece | Gecedeki Aşk Serisi - III ღBİTTİღ
General Fiction❝ Ölüm bizi ayırana dek... Ne iddialı bir söz değil mi? Evlilik için fazlasıyla meydan okuyan bir söz. Biz bu sözü vermekle kalmayıp birbirimize evet diyecekken ölüm bizi ayırmıştı. Ne trajikomik, değil mi?❞ ⚝ Müstakbel eşi herhangi biri değildi. Lâ...