☾ Rio'da Bir Gece | 39

2.9K 312 636
                                    

-39-

❝Lâl❞

1 YIL ÖNCE

Uzun zamandır hiçbir yerde olmak beni burada olduğum kadar germemişti. Kapının önündeydim. Müdire annenin kapısının önünde. Onunla karşılaşmayalı yıllar olmuştu. Belki de beni tanımayacaktı, hatırlamayacaktı bile. Sonuçta o kadar çok çocuğun müdire annesiydi ki.

Ben neden buradaydım? Onu bile bilmiyordum. Yıllar sonra beni buraya, elimde çiçekle bu kapıya getiren neydi? Sadece gönül borcum olan, beni büyüten birini ziyaret mi? Yoksa geçmişimden bir parçayla yüzleşmek, onu bağrıma basıp kabullenerek yaşamak mı?

Arşivden ortak bir tanıdığımız olan Suna abla onun yaşlandığını söylemişti. Hafif hastalıkları da baş göstermişti. Bildiğim kadarıyla kimsesi yoktu. Onu merak etmiştim. Ancak o kapının önüne geldiğimde içeri girip girmeme konusunda kararsız kalmıştım. Tam geri dönmeyi düşünürken bahçe kapısında onu gördüm. Evden ağır aksak adımlarla bahçeye doğru yürürken elinde bir mama kabı vardı. Bahçede koşuşturan gri bir kediyle konuşarak suyunu yeniledi.

Kedinin yanına eğilen kadın kediye mamasını doldurduktan sonra kalkarken benimle göz göze geldi. O an donakaldım. Silahsızdım. Arkamı dönüp gitmek için vaktim kalmamıştı. Bakışlarında beni tanıyıp tanımadığına dair bir emare göremedim. Onun gibi bir süre sessiz ve hareketsiz kaldım.

Usulca bahçe kapısına yaklaşan kadın hâlâ kısık gözlerle bana bakıyordu. Bense artık kaçmamam gerektiğinin farkındaydım ve karşısında dimdik durdum. "Merhaba." Sessiz kalmayı sürdüren kadın bakışlarını bir an olsun benden ayırmıyordu. Sakin bir nefesin ardından yeniden söze girdim. "Müdire anne, beni tanıdın mı?" Gözlerinde tanıdık bir bakış aradım ama renk vermiyordu. Ne tanıdığına ne de tanımadığına dair bir ışık yoktu. Heyecanla "Lale ben." dedim.

Kapının dışına çıkıp aceleyle etrafa bakındı ve sonra hızla kolumdan tutup beni içeri çekti. Bu davranışına başta anlam veremesem de Başkan'dan korkmuş olmasına yordum. Bu yüzden herhangi bir şey sormadan beni sürüklediği yere gittim.

Önce evinden içeri girdik. Küçük denilebilecek salonuna geldiğimizde hâlâ öldürücü sessizliğini koruyordu. Salonda eski bir halı vardı. Bir de köşeye kurulmuş soba. Küçük, tek kişilik ve sağlam olmaktan uzak bir masa ve iki sandalye. Yine küçük, Nuh nebiden kalma eski tüplü bir televizyon. Eski koltuklardan birine oturmadan önce "Burada ne arıyorsun?" diye sordu sakince.

Elimdeki çiçekleri masasına bıraktım ve "Bunlar sana." dedikten sonra yerime oturdum. "Seni görmeye geldim. Suna abla hasta dedi-"

"İyiyim ben, bir şeyim yok. Genel, yaşlılık..." Aslında genel yaşlılıktan ziyade, yaşlılığın da etkisi olan birçok hastalığın yanı sıra geçici unutkanlıklarının da olduğunu söylemişlerdi bana. Belki de bu yüzden onu bu kadar merak etmiştim. Bizim başımızdaki müdire anne cin gibiydi. Göz açtırmazdı. Karşımdaki kadınsa mantıklı konuşmalarının yanı sıra boş bakışlara sahipti. Bakıyor ama görmüyor gibiydi.

Başımı onaylayarak salladıktan sonra karşısındaki koltuğa oturdum. Yüzüne baktığımda yaşlılığın acımasız izlerini gördüm. Ben de yaşlanınca böyle mi olacaktım? Gözlerimin kenarları, boynum kırış kırış, gözaltlarım kararmış, belki önümü bile zor görecektim, ağır aksak yürüyecektim. Bilmem, belki de hayatın büyüsü budur. Göz kenarlarımızdaki çizgiler yaşanmışlığımızın sihirli izleridir ve biz onlarla barıştığımız an hayattan zevk alacağız. Kim bilir? Bizi o hâlimizle seven biriyle hayatımızı birleştirdiğimizde...

Sonuncusu benim için mümkün değildi artık. Valentino öldüğü gün defter kapanmıştı. Bir daha açılmamak üzere. Beni bu dünyada koşulsuz şartsız, olduğum gibi sevebilecek ve her hâlimle çekebilecek tek kişi oydu. Onu da benden almıştı karanlık dünyası. Girdabında yutmuştu.

Rio'da Bir Gece | Gecedeki Aşk Serisi - III ღBİTTİღHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin