-54-
❝Lâl❞
Ve o gün gelmişti. Yatakta gözlerimi araladığımda bugünün maalesef kardeşimi Amerika'ya uğurlayacağım gün olduğunu hatırlamıştım. Benim için zor olacaktı.
Ondan nasıl ayrılacaktım? Tamam, Valentino her istediğimde beni onun yanına götürürdü, bunu biliyordum ama her istediğim an birlikte olamayacağımızın farkındaydım. Hem diyelim ki ilk aylarda her istediğimde gidip gördüm, hamileliğim ilerleyip karnım büyümeye başlayınca her istediğimde yolculuk yapamayacaktım ki. Kerem her fırsatta geleceğini söylese de onu özleyecektim. İçim buruktu.
Sabah bulantım yüzünden kendimi tuvalete kapatırken düşündüğüm şeyler bunlardı. Geçip giden o yüzleşmeyi düşünmüyordum bile artık. Sanki Doğan ve Umay arasında gerçekleşen o raund benim için kavgayı bitirmişti. Kafam netti artık. Hâlâ aynı fikirdeydim, onları hayatımda istemiyordum. Gerekmediği sürece onları hayatımın dışında bırakmaya kararlıydım ama en azından yıllar yılı terk edilmemin arka planındaki detayları öğrenmiştim. Kafam rahattı.
Basit ve aptalca yanlış anlaşılmalar yüzünden birbirinden ayrılan geri zekâlı ebeveynlerime ihtiyaç duyduğum dönemi geçeli çok olmuştu şükürler olsun. Ben artık farklı bir yoldaydım. Ben artık uzun yıllardır eleştirdiğim o aile sisteminin başındaki ebeveynlerden biri olmaya hazırlanıyordum. Kim bilir bebeğimiz doğup büyüdüğünde bizim hangi hareketlerimize gıcık olacaktı? Olabilirdi. Ama biz onu asla bırakmayacaktık. Hep yanında olacaktık. Önemli olan da buydu.
Aile olmak bu demekti. Bir sürü hareketine gıcık olmana rağmen canından çok sevdiğin insanlar ve birbirinize destek olduğunuz garip bir sistem. Bizim için de bu farklı olmayacaktı. Ben, Valentino ve çocuklarımız... Bizim ailemiz de her şeye rağmen birbirine değer verip destek olacaktı. Biliyordum çünkü bizden görecekleri her zaman bu olacaktı. Aile her şeyden önce gelir.
Yüzümü yıkadıktan sonra banyodan çıktığımda Valent odanın girişinde bana bakıyordu. "Günaydın."
Gülümseyerek "Günaydın." diye karşılık verdim.
Yüzünde ilgili ve biraz da endişeli bir ifade hâkimdi. "Çok mu kötüsün?"
"Yok canım, her zamanki şeyler." Elimi salladım boş vermiş gibi. Evet, sonunda bulantılar da iyiden iyiye başlamıştı. Bu benim durumumda biri için şaşırtıcı sayılmazdı. Hiç iştahım olmamasına rağmen "Hadi, kahvaltıya inelim." dedim adamın koluna girerek.
O ise bana gizemli bir bakış attı. "Önce gitmemiz gereken başka bir yer var."
Gülerken kaşlarımı çattım merakla. "Neresiymiş orası?"
"Çok uzak değil, merak etme." Beni koluna girdiğim elimden tutup götürürken merdivenleri heyecanla iniyordum. Onunla her an, küçük bir kız çocuğunun sürprizleri merak etmesi gibi belirsizliklerle dolu ve heyecanlıydı.
Salona indiğimizde Nina kapıya yakın bir yerde heyecanla gülümsüyordu. Anlaşılan onun da sürprizden haberi vardı. Yüreğim ağzımda beklerken ceketinin iç cebinden çıkardığı anahtarı usulca bana uzattı. "Al bakalım."
Bu bir araba anahtarıydı. Dolayısıyla şaşırmıştım. Neden bahsettiğini bilmiyordum. "Bu ne?" dedim garip ve şaşkın bir gülümsemeyle.
"Bana doğum günümde dünyanın en güzel hediyesini veren, dünyanın en güzel annesine bebek hediyesi."
Far görmüş tavşan gibi yüzüne bakarken gözlerim büyümüştü. "Ne?" Donup kalmıştım. "Valentino..." diye fısıldadım hayretle. "Ne gerek vardı ki böyle bir şeye? Montrel beni götürüyordu. Hem benim arabam vardı zaten."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rio'da Bir Gece | Gecedeki Aşk Serisi - III ღBİTTİღ
General Fiction❝ Ölüm bizi ayırana dek... Ne iddialı bir söz değil mi? Evlilik için fazlasıyla meydan okuyan bir söz. Biz bu sözü vermekle kalmayıp birbirimize evet diyecekken ölüm bizi ayırmıştı. Ne trajikomik, değil mi?❞ ⚝ Müstakbel eşi herhangi biri değildi. Lâ...