-41-
❝Lâl❞
Ambale olmuştum. Ne düşüneceğimi bile bilemez hâldeydim. Yapabildiğim tek şey "Bu olamaz. Bu... Bu olamaz." diye sayıklayıp durmaktı.
Turgay -abim Engin olduğunu söyleyen adam- beni kolumdan tutup asansöre doğru götürürken "Burada daha fazla duramayız, konuşmak için daha güvenli bir yere gidelim." diyordu sakince. Asansörde sessizlik içinde hastanenin geldiğim katına dönerken adam telefonu eline aldı ve bir numarayı arayıp "Koridorda bir kaza oldu, orayı temizleyin." dedi. Bunu öyle sıradan bir ses tonuyla söylemişti ki karşımdaki kişinin Engin abim olduğuna inanmak daha da zorlaştı.
Abim, Engin Günday, karıncayı bile incitemeyecek hassas, merhametli biriydi. Belki onu ölüme götüren yanlarından biri de buydu. Belki de şanssızlığı. Merhameti.
Vücudum şaşkınlıktan sarsılır gibi titrerken hastane koridorlarında hızla yürüyen adam koluma girmiş beni de sürüklüyordu. Aceleyle beni kendi odasına sokup kapıyı kapattığında "Sana her şeyi anlatacağım. Doğruları söylüyorum."
"Nasıl... Nasıl?" diye sayıklayıp dururken karşımdaki adamda Engin abime dair tanıdık bir sürü şey de görüyordum. Duruşu, bakışı, gözlerinde hâlâ tamamen kaybolmamış o merhametli yanı.
"Ben öldü sanılarak metruk bir yere atıldığımda..." Bunu telaffuz ederken bile geçmişe gidip geldiği her hâlinden belliydi. "Nox örgütü üyelerinden biri tarafından bulunmuşum. Belli belirsiz nefes aldığımı fark ettiklerinde kurtarmak istemişler." Omuz silkerek çaresizliği yüzünün her kasında hissettiren adam devam etti. "Hiç umutları yokmuş. Çok kötü bir durumdaymışım ve ölmek üzereymişim. Ölüme bir adım uzakta." Bakışlarındaki yaşamın mücadeleci renkleri beni yaşadığı savaşa çekerken inanmanın güç olduğu bu şeye bile inandıracak gibiydi. Ellerini iki yana açan adam "Ve şimdi buradayım işte. Kurtuldum, yaşıyorum. Bir dizi operasyondan sonra buradayım, karşındayım. Bana ikinci bir hayat verildi. İkinci bir şans."
Sağ elim alnımdayken başımı iki yana salladım. "Yo, hayır. Sana inanmıyorum. Sen... Sen kötü niyetli birisin ve beni kandırmaya çalışıyorsun." Yutkundum. "Bak, oynadığın bu lânet oyun senin ne işine yarayacak bilmiyorum ama sana inanmıyorum tamam mı? Beni kandırmana izin vermeyeceğim!" Buna daha önce inandım. Kandırıldım. Nikolai Miloradov tarafından kandırılıp bozguna uğratıldım. Bana, onunla evlenmem karşılığında abimi vereceğini söylemişti. Abimin yaşadığını söylemişti. Ancak Pietro araştırdığında bunun asılsız bir iddia, bir yalan olduğunu söylemişti. Şimdi aynı yalana tekrar inanacak hâlim yoktu. O kadar aptal değildim.
Ben tam kapıdan çıkmak için kaçar adımlarla yürürken kolumdan tuttu adam. "Doğruyu söylüyorum." Bakışları kararlılıkla gözlerimde gezinirken "Ve kanıtlayabilirim." diye ekledi.
Bir süre kanıtlamasını bekler gibi yüzüne baktıktan sonra sertçe kolumu kurtarıp çıkışa yürürken onun sesiyle yerimde duraksadım.
"Geceleri korktuğunda kapımı iki kere tıklatırdın." Donup kaldığım yerde nefes dahi almıyordum. O ise durduğumu görünce devam etti. "Daha cüce kadarken nereden duymuştun bilmiyorum ama postacı kapıyı iki kere çalar diye kapımı iki kere çalıp yanıma geliyordun. Gök gürüldediğinde, Başkan zılgıtı çektiğinde, korktuğunda kapımı iki kere çalıp ayak ucuma kıvrılırdın." Bunu anlatırken yüzünde sevgi dolu bir tebessüm belirmişti. "Bense seni her defasında kollarımla sarar uyumanı beklerdim. Bazen ben uyurken kapıyı iki kere tıklatır, cevap gelmeyince çekingen çekingen gelir sırtımdan sarılırdın bana." O zamanlar benim gibi onun da aklında canlanmış gibi güldü. "Civciv yavrusu gibi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rio'da Bir Gece | Gecedeki Aşk Serisi - III ღBİTTİღ
Ficção Geral❝ Ölüm bizi ayırana dek... Ne iddialı bir söz değil mi? Evlilik için fazlasıyla meydan okuyan bir söz. Biz bu sözü vermekle kalmayıp birbirimize evet diyecekken ölüm bizi ayırmıştı. Ne trajikomik, değil mi?❞ ⚝ Müstakbel eşi herhangi biri değildi. Lâ...