-50-
❝Lâl❞
Donup kalmıştım. Birçok şey yapabilirken hiçbir şey yapamayacak kadar şoktaydım. İçim korkuyla dolmuştu. Leke. Kırmızı. Kan. Bebeğim. Yine aynı şeyler olacaktı. Korkuyordum.
O an durumun farkına varan Fahir Bey "Aç oğlum kapıyı, aç!" dedi arabasının başında duran adamına. Ön kapımı açıp beni kucakladığı gibi kendi arabasına götürdü. Birini arabamı çekmesi için görevlendirirken diğer adamı da arka kapıyı açmıştı. "Çabuk!" Sakin kalmaya çalışan adam benden daha panik görünüyordu. "Hocam korkmayın siz, ben şimdi sizi yetiştireceğim hastaneye."
Bense sakin ve soğukkanlı kalmam gerektiğini kendime dikte ettiğim için sesim bile endişesini gizlemeye çalışan bir sıradanlıkla çıkıyordu. "Ben sakinim. Siz Valentino'ya haber vermeyin, çok endişelenir o şimdi. Önemli bir toplantısı vardı İtalya'da. Nasıl geleceğini bilemez, çok panik yapar. Haber verilmesin."
"Tamam hocam, siz sakin olun."
Gerçekten de çok kısa sürede hastaneye varmıştık. Fahir Bey çok ilgilenmişti, sağ olsun. Hastaneye getirildiğimi öğrenen Montrel de soluğu burada almıştı. Yüzü kâğıt gibiydi çünkü Valent'e ne hesap vereceğini düşünüyor olmalıydı. Fahir Bey yanımdayken Montrel'e döndüm. "Valent'e haber verme, çok panik olur. Ben geldiğinde söylerim."
"Olmaz efendim, bu kez daha çok kızar."
"Ya sen beni dinle. Anlatacağım diyorum ben sonra."
"Siz bunları düşünmeyin."
Montrel'i geride bırakırken Selvi'nin kontrolüne girmeden hemen önce kalbim çok hızlı atıyordu. Ona, bebeğime bir şey olma ihtimali kalbimi yerinden söküp çıkarıyordu sanki.
Yeniden aynı şeyleri yaşamaya, o yıpranmaya gücüm yoktu. Bu kez aynı şey olursa yeniden cesaret edemezdim yeni bir bebeğe, bir aile kurmaya. Her şey tepetaklak olurdu. Öte yandan Valent'in üzüntüsünü düşünemiyordum bile. Bizi koruyamadığı için kendini yiyip bitirirdi bu kez. Yıkılırdı. Bu hayatta en çok istediği şey baba olmaktı.
Her seferinde gözlerinde görüyordum önceki kaybımızın onda bıraktığı acının izlerini. Bu sefer o da çok yıkılırdı, belki de toparlanamazdı. Umutla karnıma dokundum. Anneyi ve babayı bırakmak yok, miniğim, sen güçlü bir bebeksin.
Kontrole girdik. Birkaç dakika sessiz geçti. O birkaç dakika belki de benden birkaç yıl alıp götürmüştü. Ancak sonucu iyi oldu. Ultrasonda dikkatle inceleyip bakan Selvi "Önemli bir şey yok, sadece biraz panik yapmışsın. Bebeğin durumu gayet iyi. Sakin ol." dedi.
Öyle bir yük kalkmıştı ki üstümden. Derin bir oh çekip nefesimi bıraktım. Kendimi yalnız hissetmemek için aralık kalan kapıda merakla bekleyen Fahir Bey iyi haberi alınca benimle aynı rahatlama tepkisini verdi.
Aradan birkaç saniye bile geçmeden içeri soluk soluğa Valentino girdi. Hemen yanımdaki yerini aldı. Ayağının tozuyla gelen adamın yüzünden ne kadar korktuğu ve endişelendiği belli oluyordu. Sağ eli saçlarımda ve yanağımda gezindi. "Bebeğim, iyi misin? Çok korktun mu?"
"Ben..." Onu sakinleştirmek bana düşüyordu. Gülümsedim. "Biz iyiyiz. Sağ olsun Fahir Bey yardım etti." İki adamın sessizce ve sadece baş işaretiyle dostça anlaşması üzerine Valent'in gözleri yeniden bana döndü. "Sana kim haber verdi?"
"Montrel aradı tabii ki. Haberi aldığımda uçaktaydım, henüz kalkmamıştık. Aprondan döndüm. Çok endişelendim."
"O kadar söyledim sana haber vermemesi için."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rio'da Bir Gece | Gecedeki Aşk Serisi - III ღBİTTİღ
General Fiction❝ Ölüm bizi ayırana dek... Ne iddialı bir söz değil mi? Evlilik için fazlasıyla meydan okuyan bir söz. Biz bu sözü vermekle kalmayıp birbirimize evet diyecekken ölüm bizi ayırmıştı. Ne trajikomik, değil mi?❞ ⚝ Müstakbel eşi herhangi biri değildi. Lâ...