"Hırçınsın kelebek,
en az Karadeniz kadar.
Sana sahip olmaya
çalıştıkça çiziyorsun beni.
Etrafın tellerle çevrili.
Ama aşk kazanacak
Vanya, aşk seni bana
katacak..."-ç
Dalgaların sesi yüzünden uyanmıştım. Zaten sabaha yakın uyuduğumu varsayarsak bu benim için oldukça erken bir günaydındı. Uykulu gözlerimi aralamaya çalışırken içinde bulunduğum odayla yeniden karşılaşmak kabusun kaldığı yerden devam ettiğini açık açık gösteriyordu. Yatağın içerisinde dün yaşananları hatırlayınca titremeden edememiştim. Bu aptal şeye devam etmek istemiyordum, bir ruh hastasının oyuncağı olmak istemiyordum.Yatakta toparlandım ve ayağa kalkarak kıyafetlerimi değiştirdim. Odanın içerisinde yine büyük bir boşluğa düştüğümde kapıyı açmayı denemiştim, kilitliydi. Oflayarak balkona adımladım. Aşağıdaki kumsalı kontrol ettim, yine kimse görünmüyordu. Denizi seyrettim. Öyle bir yerdeydim ki karşıma çıkan tek şey, denizin ortasındaki kilometrelerce uzakta görünen büyük yük gemileriydi. Buradan çıkamayacağımı fark ettikçe ağlamak istiyordum. Çaresiz hissetmek bir yana artık umudum da tükeniyordu.
Arkamda bir hareketlilik hissettiğimde bakışlarım doğruca balkon kapısına kaydı. Orta yaşlardaki kadını görünce hızla ona yaklaştım. Üzerinde basit bir mutfak önlüğü vardı. "Burada mı çalışıyorsunuz?" Tam da tahmin ettiğim gibi aşçısı ya da bir başka çalışanı olabilirdi. "O adam beni kaçırdı, burada zorla tutuluyorum. Lütfen yardım edin, en azından bir telefon bulamaz mısınız? Lütfen eğer böyle bir şey yaparsanız sizi de o adamın elinden kurtarırım. Lütfen."
Ellerini oynattığında bakışlarım tuttuğu kağıdı fark etmişti. Konuşmadı. Yalnızca elindeki kağıdı bana doğru uzattı. Aldım. İçinde basit bir cümle yazıyordu. Kahvaltıya gel.
"O mu gönderdi seni?"
Başını salladı. Eliyle içeriyi işaret ettiğinde başta kahvaltı yapmak istemediğim için içeri girmek istemesem de sonrasında bu fırsatı değerlendirmek istemiştim. Beni kapattığı odanın dışını görmek, kaçmam için bir kapı bulmama neden olabilirdi. Hem hazır yanına gitmişken bütün gece düşünüp cevap bulamadığım onlarca soruma da belki cevap verirdi.
Kadını takip ederek odaya geri döndüm. Birlikte beni kapattığı odadan da çıkmıştık. Dışarıya çıkar çıkmaz bakışlarım etrafı dikkatle incelemeye başlamıştı. Ben beni kilitlediği odayı büyük buluyordum ama dışarıyı görünce kaldığım oda küçük bile kalırdı. Resmen bir malikanedeydim. Ahşap tasarımı ile vintage bir havaya sahip devasa koridorlar ve avizeler yabancı bir korku filminden fırlamış gibiydi. Katta onlarca oda vardı, bakışlarımı çevremdeki ayrıntılardan almakta güçlük çekiyordum. Alt kata inen basamakları tamamlayıp daha az şatafatlı olan bir ortama girdiğimde karşılaştığım ilk şey dış kapı olduğunu düşündüğüm kapı olmuştu. Önündeki devasa korumayı gördüğümde ise kaçma hayallerim yine suya düştü. Pardon, Karadeniz'e.
Oflayarak önümdeki kadını takip ettim ve geniş salona giriş yaptım. Yemek masasının başındaki bedenini gördüğümde ise tüylerim diken diken olmuştu çoktan.
"Günaydın kelebek, güzel uyuyabildin mi?"
Kadının benim için çektiği sandalyeye oturmak zorunda hissetmiştim kendimi. Ona çaresizce baksam da benimle göz teması dahi kurmadan çekip gitmişti.
"Seni rahatsız eden bir şey varsa söyle, hemen halledebilirim."
"Kendini ortadan kaldırmakla başla o halde."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ YANKI 18+
RomanceDalgaların kayalara sertçe vuruşu gibiydi onun aşkı. Yıpratıcı. Bir zaman sonra ona nasıl aşık olduğunuzu sorgulayacağınız kadar dayanılmazdı tavırları. Uçurumları vardı. Onunlayken büyük denizlere açılan, hırçın dalgalara kurban gidebileceğim ve as...