"Senin canın yandığında
ben kanarım kelebek."-ç
Kulaklarımı dolduran nefes alış verişlerini duyacak kadar bilincim açıldığında göz kapaklarımı da aralamıştım. Baş ağrım hafiflemiş gibiydi. Hâlâ kuru olan boğazım yüzünden zorla yutkunurken bakışlarım tepemdeki serum askısına takıldı. Koluma kadar uzanan serumu gördüğümde ise taşlar yerine oturmaya başlamıştı.
Hâlâ bu lanet olası odadaydım. Çağıl dediği gibi bir doktor bulmuş olmalıydı. Serum takılmıştı. Bakışlarım yavaşça aşağıya kaydığında hemen yanımda oturan adamı fark ettim. Başını yattığım yatağın ucuna yaslamış uyuyordu. Kaç saattir buradaydı acaba? Hava kararmak üzere gibi görünüyordu. Bütün bir gün boyunca uyumuş olsam da bedenen hâlâ yorgun hissediyordum.
Hareket etmeye çalıştım. Yattığım yerde doğruldum ve toparlanarak yanımdaki uzun serum askısına tutundum. Yataktan kalktım. Küçük adımlarla sessiz olmaya özen göstererek kapıya doğru yaklaştım. Aralık olan kapıdan dışarıya çıktığımda yalnız başıma bu yabancı evin koridorlarında dolaşmak bile oldukça garipti. Ona tutsak olmaya bu kadar hızlı mı alışmıştım?
Birkaç adım attım. Merdivenleri indim ve nereye gitmeye çalıştığımı bilmeden yürüdüm. Alt kata ulaştığımda dış kapının önündeki koruma artık yoktu. O an kaçabileceğimi düşünmüştüm. Üst katı kontrol ettim. Kapı koluna uzandım ama kilitli olduğunu görünce hüsrana uğrayarak salona geçtim. Pencerelerine bakındım, çok yüksekti. Masallardaki gibi bir kuleye hapsedilmiştim resmen.
Canım sıkılınca salondan çıktım. Karşı taraftaki kapıya yöneldim direkt. Ne olduğunu bilmeden içeri girdiğimde kendimi mutfakta bulmuştum. Kapının ardındaki mutfak çalışanı olan kadını görünce başta çekinmiştim. Bana bakan bakışları oldukça nazikti. Sanırım hasta olduğumdan haberdardı. Yanında iki metrelik bir serum askısıyla dolandığın için olmasın Vanya.
Kadına boş gözlerle bakmaya devam ettiğimde bana ilerdeki masayı işaret etti. Sandalyeyi oturmam için çekmişti. Eliyle çektiği sandalyeyi gösterdi. Sanırım konuşamıyordu. Odama geldiği gün de tek kelime etmediğini hatırlıyordum.
Gösterdiği yere oturdum. Masadan uzaklaştı ve ben meraklı bakışlarımı onun üzerinde gezdirirken ocağın başına geçip bir kaseye çorba doldurdu. Yanıma döndü. Birkaç dilim ekmekle birlikte hazırladığı ufak masaya bakarken karnım gurulduyordu. Dün akşamdan beri hiçbir şey yememiştim. Midemin bulantısı da gitmişti. Bu yüzden karşımdaki yabancı kadının bakışlarını umursamadan ekmeğe uzandım.
"Teşekkür ederim."
Gülümsedi.
Çorbadan koca bir kaşık içtiğimde ağzımda dağılan tadı oldukça sevmiştim. Gözlerimi kapattım. Sıcacıktı. Bu sıcaklık hissini özlemiştim. Normal bir şekilde yemek yemeği özlemiştim, annemi özlemiştim. Garip bir şekilde gözlerim dolmuştu. Hatta kendimi tutamayıp ağlamaya başladığımda karşımdaki kadın telaşla omzumu tuttu.
Hıçkırdım. "İyiyim, duygulandım sadece. Elinize sağlık, çorba çok lezzetli."
Göz yaşlarımı silmeye çalışıyordum. Burnumu çektim. Sonra bu halime gülmeye başladım. Küçük kahkahalarıma karşı kadın şaşkınca yüzüme bakıyorken delirdiğimi düşündüğüne emindim.
Toparlanmam gerekiyordu. Ofladım. Çorbayı içmeye devam ettim. Üzerimdeki bakışlara karşılık verdiğimde ise kadının başka bir yöne bakmaya başladığını görmüştüm. Arkamı dönüp baktığı yere baktığımda Çağıl'ı kapı pervazına yaslanmış bir vaziyette buldum. Ne zamandır buradaydı acaba?
Onu fark ettiğimi anladığında içeriye girdi. Yaklaştı. Karşımdaki kadın hevesle ellerini hareket ettirmeye başladığında işaret diliyle Çağıl'a bir şeyler söylemeye çalıştı. Bakışlarım Çağıl'ı kontrol etti. O da onunla işaret dilinde anlaşabiliyordu. Bunu bilmesine şaşırmıştım.
Merakla onları seyrediyorken Çağıl nihayet bana dönmüş ve bir açıklama yapmıştı. "Aslı sana teşekkür ediyormuş, afiyet olsun diyor."
Hem bana lezzetli bir çorba veriyor hemde teşekkür mü ediyordu? Genişçe gülümsedim. Gözlerimde yine yaşlar toplanmıştı.
Bu duygusal gülümsememe karşılık ise Çağıl araya girmişti. "Sen hep gül böyle kelebek."
Bunu söyler söylemez somurttum. Onun söyledikleri beni kendime getirmiş gibiydi. Burada zorla tutulduğumu hatırladığımda bütün neşem yok oluyordu. Önüme döndüm. İştahım kaçmıştı. Küçük bir sessizlik oldu.
Sessizliği bozan yine Çağıl oldu. "Serumun bitmiş, çıkaracağım izninle."
Benden bir şeyler için izin alması ne hoştu (!) Keşke bu kibarlığını başka konularda da gösterseydi.
Kolumu uzattım ama ona ters ters bakıyordum. Önümde eğildi. Dizlerini yere yaslayarak koluma uzandı. Onun da elinde sargı bezi vardı. Geçen sabah bıçakla yaptığım şey yüzünden olmalıydı.
Serumu canımı yakmamak için gereğinden fazla özenli bir şekilde kolumdan çıkarmıştı. Ellerini seyrediyordum. Dikkatliydi. Serumun boşalmış olan paketini doğruca çöpe attı. Acaba eli çok acımış mıydı?
"Eğer açsan Aslı yiyecek başka şeyler de hazırlayabilir?"
Başımı iki yana salladım. "İstemiyorum, iştahım yok."
"Miden nasıl?"
"Artık bulanmıyor."
Yanıma geri dönmüştü. Uzanıp elini alnıma yasladı. Hissettiği sıcaklıktan memnun kalmış gibi elini yanağıma kaydırdı. "Ateşin düşmüş."
Başımı geri çekerek elinden kurtulmaya çalıştım. Bu isteksizliğimi gördüğünde üstelemedi, elini geri çekti.
"Yemek yemen gerekiyor Vanya."
"Hâlâ uyumak istiyorum."
"Yemek hazır olana dek uyuyabilirsin."
Yerimden kalkacak gibi olmuştum. Beni durdurdu. Önümde eğilip beni kolayca kucağına aldığında ise şaşkına dönmüştüm. Omuzlarına tutundum. "Çağıl, indir beni."
Yorgundum. Yürümek istemiyordum ama yine de kucağında olmamayı tercih ederdim. Bana dokunmasını istemiyordum. Bana yakın olmasına katlanamıyordum. Bu çok gereksizdi. Ona bu şansı tanımak bile bence fazlaydı.
"Çağıl sana diyorum!"
Mutfaktan çıkmıştık. Üst kata çıkan basamakları hızlı bir şekilde tırmanıyorken beni duymuyor gibiydi. Omuzlarını sıktım. "Çağıl!"
Beni tutan kolları sıkılaştı. Odaya girdik. Yatağa yaklaştı. Beni dikkatli bir şekilde yatağa bıraktığında rahat bir nefes almıştım. "Bir daha sakın böyle bir şey yapayım deme!"
Duymamış gibi üzerimdeki pikeyi işaret etti. "Üstünü ört."
"Duyuyor musun beni Çağıl?!"
"Duyuyorum ama onaylamıyorum güzelim, zamanı geldiğinde ellerimin üzerinde olmasını sen isteyeceksin çünkü."
Yine sinirlerimi bozuyordu işte. "Çık dışarı." dedim hemen. Kapıyı gösterdim. "Çık, yalnız kalmak istiyorum."
Güldü. Odamdan çıkarken bu pişkin tavrının arkasından bakakalmıştım. Ben mi onun ellerinin üzerimde olmasını isteyecektim? Ah, daha neler!?
Takipte kalın,
lasasella
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ YANKI 18+
RomanceDalgaların kayalara sertçe vuruşu gibiydi onun aşkı. Yıpratıcı. Bir zaman sonra ona nasıl aşık olduğunuzu sorgulayacağınız kadar dayanılmazdı tavırları. Uçurumları vardı. Onunlayken büyük denizlere açılan, hırçın dalgalara kurban gidebileceğim ve as...