Aptalım. Aptalım ben. Başka açıklaması olamazdı. Bana dokunmasına kendim izin vermiştim. O sınırı aşmasına müsaade etmiştim.
Hep ilk günkü gibi ters yapmam gerekirken günden güne ona alışmıştım. Ona şans tanımıştım.Yüzümü ekşittim. Başımı yastığa bastırarak yok olmak için dua ediyordum. Ellerimi bacaklarımın arasına koymuş, bacaklarımı da karnıma doğru çekmiş yorganın altında hareketsizce uzanıyorken bedenimin her yeri sızlıyordu.
Ağlamak istiyordum. Çağıl'ın yaptıklarından sonra yeniden defalarca kez duş almıştım. Vücudumdaki morlukları gördükçe bunu yaşadığıma inanamıyordum. Rüzgar'a dahi bu kadar izin vermemiştim ben! O bile bu kadar kolay dokunmamıştı bana, hep aramızda bir duvar olmuştu.
Çağıl ise şimdiden... Dudaklarının bıraktığı morluklar her yerimdeydi! Boynumda, göğüslerimde...
Dudağımı ısırdım. O anı düşündükçe kadınlığım sızlamaya başlıyordu. Bundan pişman olmayan tek yerim orasıydı sanırım. Kalan bedenim ise bana insan yerine hayvanla mı seviştin diye soruyor olsa gerekti. Bütün bu izlerin açıklaması ancak bu olabilirdi çünkü.
Ofladım. Resmen ona yenilmiştim. Basit bir iddiadan söz etmiyordum elbette. Yenildiğim birçok nokta vardı. Ona kapılıp gidiyordum ve bunu yapamayacak olduğum tek adam oydu. Beni kaçırdığını kendime hatırlatmak istesem de bunu aklımın öyle bir köşesinde tutuyordum ki artık fazla geride kalmaya başlamıştı.
Birdenbire kapıdan gelen sesle irkildim. Gözlerimi kapattım. Uyuyormuş gibi nefesimi düzene sokmaya çalışsam da içeri giren ağır adımlar yatağa yaklaşırken çoktan uyumadığımı anlamıştı. "Uyumadığını biliyorum Vanya. Aç gözlerini."
Dediğini yaptım ama başımı daha da fazla gömdüğüm için birbirimizi görememiştik. Zaten nasıl yüzüne bakacaktım ki? Ona bakarken yaptıkları aklıma geliyordu, bedenimde bıraktığı izler ve balkona çıkmama bile engel olacak o anlar...
"Yüzüme bak."
Olumsuz bir ses çıkardım. "Odamdan çıkar mısın? Seni görmek istemiyorum henüz."
Güldü. "Vanya utanılacak bir şey yok. Bunu herkes yapıyor."
Ya avutmaya bakar mısınız?! Ne kadar da düşünceliydi böyle!
Hışımla yataktan kalkarak diğer köşedeki yastığı üzerine fırlattım. "Çık şu odadan Çağıl!"
Yastığı ona gelmeden yakalamıştı. Yatağın ucuna geri koydu ve gözleri boynuma odaklandı. Açıkta kalan tek yerin boynum olması ve boynumun yer yer morluklarla dolu olması elbette ilgisini çekmişti.
"Bunları ben mi yaptım?" dedi kaşlarını çatarak. Bana yaklaşmaya başladığında ondan kaçıp sırtımı yatak başlığına yasladım ama üzerime gelmeye devam ediyordu. En sonunda gidecek yerim kalmadığında köşeye sıkışmış bir halde ona bakıyordum.
Uzanıp boynumu tuttu. Canımı acıtmamak için kıpırdayamıyordum da. "Elini çek." diye homurdandım ama nazikçe hareket eden parmakları tenimi okşamakla meşguldü.
"Bu kadar kendimi kaybettiğimin farkında değildim, izler için merhem bulurum. Ama şimdi hemen kalk, bir şeyler yemen gerekiyor."
"Canım istemiyor, tokum ben." dedim ters ters ona aşağıdan bakarken. Merhem bulurmuş, sağolsun paşam. Eli hâlâ boynumu okşuyordu.
"Vanya, kahvaltı bile yapmadın ne tokluğundan bahsediyorsun? Bu kadar çekineceğini bilseydim sana elimi sürmezdim. Kaldı ki sana sen istemeden hiçbir şey yapmayacağımı söylemiştim, buna rağmen benden korkuyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ YANKI 18+
RomanceDalgaların kayalara sertçe vuruşu gibiydi onun aşkı. Yıpratıcı. Bir zaman sonra ona nasıl aşık olduğunuzu sorgulayacağınız kadar dayanılmazdı tavırları. Uçurumları vardı. Onunlayken büyük denizlere açılan, hırçın dalgalara kurban gidebileceğim ve as...