satranç

895 52 10
                                    

"Bu oyun tahtasının üzerinde
ikimizin olduğunu düşün.
Ben ve sen Vanya...
Siyah ve beyaz kadar iki zıt karakter.
Birbirleriyle rekabet eden
ama hep birbirine yenilen.

Ben sana çoktan yenildim,
bu ilk değil.
Peki ya sen ne zaman
bana mağlup olacaksın?"

-ç

Pencereden içeriye sızan gün ışığı yerdeki parkeleri ısıtmıştı. Çıplak bacaklarımın hissettiği sıcaklıkla birlikte kütüphanenin içerisinde dolanıyorken okumak için bir kitap aramayı sonraya erteledim. Gün batımı vardı. Biraz ilerdeki tekli koltuğa oturdum ve açık olan pencereden dışarıyı seyrettim.

Hava ılıktı. Etrafta yabancı kimse yoktu. Yabancı bir evdeydim ama bana rahatsızlık verecek bir Çağıl etkeni birkaç gündür ortalıklarda görünmüyordu. Rahattım. Buraya geldiğimden beri ilk defa bu kadar rahat hissediyordum. Dışarı çıkan bütün yollar hâlâ kapalı olsa da evin içerinde istediğim gibi dolanıyordum. Aman ne büyük özgürlük Vanya.

Birkaç gündür birçok farklı odada vakit öldürdükten sonra bu kütüphaneyi keşfetmiştim. Odadan içeriye girer girmez yalıtım yüzünden olsa gerek adeta evden başka bir atmosfere geçmişim gibi hissetmiştim. Arkama yaslandım. Turuncu renk gökyüzünü kaplamıştı. Bir süre sonra güneş ışıklarının parlaklığından gözlerim acımaya başladığında bakışları içeriye doğru çevirdim. Oturduğum koltuğun hemen karşısında ikinci bir koltuk vardı. Aralarında da küçük bir masa ve masanın üzerinde bir satranç takımı.

Bacaklarımı kendime doğru çekip koltuğa kaldırdım. İlgimi çeken satranç takımı şimdiye dek gördüğüm diğer takımlara pek benzemiyordu. Figürler daha değişik ve daha moderndi. Bu takımı görünce aklıma babam gelmişti. Onunla satranç oynamayı özlemiştim.

Her bir figürü merakla inceleyen bakışlarımı, odanın kapısı aralandığında gelenin Aslı olduğunu düşündüğüm için kaldırma gereği duymuştum. İşaret dili bilmesem de onunla göz teması kurunca anlaşıyormuşuz gibi hissediyordum. En azından kendimi tatmin edecek sıcak bakışlarla karşılaşıyordum.
Ama Aslı'yı görmeyi beklerken Çağıl'la karşılaştığında oturduğum koltukta biraz daha küçüldüm. Demek dönmüştü.

Gözleri bedenimi kısaca dolaşıp kontrol ettikten sonra çıplak bacaklarımda takılı kalmıştı. Çok uzun sayılmayacak bir süre bacaklarımı seyrettikten sonra bakışlarını kaçırmıştı. Sanki beni seyrettiğini yeni fark ediyormuşum gibi kıpırdandım. Giydiğim kısa şortu çekiştirmeye çalışarak bacaklarımı kalçamın altına aldım ve kendimce onları sakladım.

"Vanya... Demek çoktan burayı buldun."

İçeriye doğru girdi. Kapıyı kapattı ve bana doğru yaklaşarak karşımdaki koltuğa oturdu. Şimdi aramızda yalnızca küçük bir masa vardı. Yan yana gibiydik. Onu yakından görmenin verdiği kolaylıkla yüzünü inceledim. Yorgun görünüyordu. Gözleri kızarmıştı. Gitmeden önce temiz görünen yüzünde sakalları belirginleşmişti. Başımı koltuğa yaslayarak onu izlediğimi fark ettirmeden satranç takımını seyretmeye devam ettim. Konuşmadım ama deli gibi merak ediyordum, nereye gitmişti? İstanbul'da mıydı acaba? Annemi görmüş müydü?

"Beğendin mi?"

Gözleri tıpkı benimkiler gibi satranç takımının üzerinde dolanıyordu. Boğazımı temizledim. "Güzel, babamla sık sık oynardık."

"Biliyorum."

Şaşırmıyordum artık. Giydiğim iç çamaşırı numarasına kadar bilen bir adamın elbette bunu da bilmesi normaldi.

"Oynamayı biliyor musun?"

Evinde bir satranç takımı vardı, elbette oynamayı biliyor olmalıydı ama o an bunu sorma gereği duymuştum çünkü bu takımı buraya benim için bile getirtmiş olabilirdi. Yine de satranç iki kişilik oynanan bir oyundu.

"Fena sayılmam."

Koltuğa yasladığım başımı kaldırarak "Oynayalım." dedim hemen. Madem buradaydım artık bir şeylerin tadını çıkarmak istiyordum. O sıkılana ve beni bırakana dek buradan çıkamayacağım kesindi.

Öne doğru çıkmıştım ama hevesimi kursağımda bırakacak laflarını söylemekte gecikmedi.
"Ben karşılıksız oynamam kelebek. Kazanmak için oynarım ve ödülüm olmadan tek bir taşı bile yerinden oynatmam."

Fazla iddialıydı. Bende iddialıydım, küçüklüğümden beri oynardım. "Kazanacağından bu kadar emin olma."

Gözlerimi açmış yüzüne kararlı bir şekilde bakıyorken gözlerimiz normalden daha uzun bir süre birbiri içerisinde kaybolmuştu. Özlemle bakıyordu.
Bakışları sanki zihnimin içine karışıp aklımı ele geçiriyormuş gibi beni avcunun içine aldığında yalandan öksürerek gözlerimi kaçırdım.
O ise bu tepkime gülerek karşılık vermişti.

"Böyle iddialı konuşarak beni tahrik etme Vanya."

Omuz silktim. Hırslı olan herkes tahrik olurdu elbette. Bende tahrik olmuştum çünkü en azından bir konuda ona gününü göstermeye ihtiyacım vardı. Tabi o tahrik etmeyi bu anlamda kullandıysa...

"Var mısın yok musun sen onu söyle."

Sanki ilgisini çekmiş gibi oturduğu koltukta dikleşmişti. Bedenini masaya doğru eğerek aramızdaki boşluğu doldurduğunda onunla bu kadar yakın olmak her ne kadar yanlış hissettirse de korkmuşum gibi kaçtığımı görsün istemiyordum.

Tek kaşını kaldırmış gizemli bir sesle "Bir iddia mı?" diye sordu.

"Nasıl anlıyorsan."

Duraksadı. Aklına her ne geldiyse az önceki heyecanlı tavrı hızla uçup gitmişti. Geri çekildi. Arkasına yaslandı ve bir bacağını öbürünün üzerine atarak ilgisiz bir sesle konuştu. "Yokum."

Bu da ne demek oluyordu şimdi? Ne olmuştu birdenbire?

"Neden? Kazanacağına çok emindin."

"Kazanırım kazanmasına ama kazandıktan sonra isteyeceğim şeyi yapmaya henüz hazır değilsin."

Bu kendini beğenmişlik de nereden geliyordu? Madem beni bu kadar iyi tanıyordu o halde satranç konusunda iyi olduğumu da biliyor olmalıydı. Yine de böyle kendinden emin konuşması canımı sıkmıştı.
"Bak sen. Ne isteyecekmişsin de yapmaya hazır değilmişim?" dedim alayla.

Güldü. "Fazla masumsun Vanya'm."

"Söyle!" Beni kolay lokma sanıyordu.

"Kendini verir misin bana? Kendi isteğinle kollarımın arasına girer misin mesela? Sonra... Dudaklarımın senin üzerinde gezinmesine izin verir misin, seni öpmeme göz yumar mısın?"

Boğazım düğümlendi. O an sadece çok kısa bir an da olsa dediklerini düşündüm. Ellerine baktım. Ellerinin üzerimde olduğunu hayal ettim. Bana dokunduğunu düşünmek bile tüylerimi diken diken ediyordu. Dediği gibi dudaklarının tenimde olması nasıl bir his olurdu acaba, beni öptüğünü düşündüm. Yutkundum. Çok garip bir ikilem hissetmiştim. Bunun iğrenç olduğunu düşünüyordum. Hayali bile midemi bulandırıyordu ama diğer yandan onunla normal şartlar altında tanışmış olsaydık, ondan etkileneceğime emindim. Yalnızca bu sözlerinin üzerimde bıraktığı etki bile ona kapılıp gitmeme yetebilirdi.

Toparlanmaya çalıştım. "Hayır. Oynamayalım." dedim hızla. Yerimden kalktım. "Asla oynamayalım hemde!"

Apar topar odadan çıktım ve onu arkamda bırakarak hızlı bir şekilde odama döndüm. Kapıyı kapatıp kilitledim. Yüzünü dahi görmek istemiyordum! Keşke hiç dönmeseydi.

Takipte kalın,
lasasella

SESSİZ YANKI  18+Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin